Filistin Bir Yürek İçin Söylenen
Ey parçalanmış ülke
Kesik damarı Ortadoğu’nun
Ey antik acı
Ateşlenmiş sözlerin başlangıcı
Kan kardeşim Filistin
Seni vurdular
Bırakmadılar ki büyüyesin
Yirminci yüzyılın şafağında
Seni kılıçlarla parçaladılar ilkin
Etini sıyırdılar it dişleriyle
Arkasız ve üryandın
Üşüdü ak boynun nal sesleriyle
Üşüdü ellerin
Ağrılı sokak barikatında
Yemeden içmeden kesildin
Yoksul tarhlarını kurarak analar
Onurlu bir savaşa düş verdiler
Ve sen o düşü aldın büyüttün
Gizli gizli su verdin ona
Kaktüs sütü verdin
Kum ve kan verdin
Dünya döndü
Ağaçlar devrildi
Gün geldi
iyi gün geldi
Orman uyandı
Göğsünü açtı rüzgar
Tezgahtan indirildi silahlar
Nerdeyse küf tutmuş namlularından
Savunmak için yüreğini ve düşünü senin
Lav boşaldı özgürlük şarkılarıyla
İyi yandı dövüşün ocağı
Demir dövüldü tavında
Ateş ve acıyla sulandı sokaklar
Büyük bir ülkenin avuçlarında
Gördün ve kaldırdın sancağı
İrkildi şatafatlı oturaklarında
Ak çarşaflı tacirler
Kara altın şeyhleri
Ve dizginsiz bankerleri Avrupa’nın
İrkildi imamlar
zangoçlar papazlar
Kutsal kitapların kan sarısı sayfalarını
Solgun bir şehvetle çevirirken
İrkildi ölüm tüccarları
Ve soykırımın generalleri
İrkildi
Ne oluyor demeye kalmadan, yıldırımlar gerinerek düşmeden ve yağmur sermeden eteğini toprağa; düşsüz gecelerden arta kalan irinli ve iştahlı pusatlarını bileyerek çullandılar hep birden üzerine
İnce ve çıplak boynunu kırdılar
Dikenli tellerle sardılar kıyılarını
Memelerini oydular
Mayınladılar yaralarını
Yüreğine ulaşıyorlardı az kalsın
Bereket ki tarihin derindi
Ve oğulların düşkündüler sevdalarına
Kızların iyi birer anaydılar
Savundular ocaklarını
İyi gün dostları, yarı aralık bir ürküntüyle burkulan gözlerini seyrettiler. O ne göz süzmelerdi öyle, o ne işveler. Elimizden bir şey gelmez dediler kıvrılarak. Sonra çekildiler otağlarına, kapadılar kapıları. Susarak geceyi dinlediler.
Uçakların kalçalarında
Bakır sesleri boğarak kurban verdiler
El etek öptüler
Kuyruk sokumları ağrıdı tanrılar huzurunda
Kurutulmuş gül gövden günlerce
Ayakuçlarında denizin
Acıların en beterine tutuldu
İşgal postallarının ömrü uzundu
Üşüdü gözlerin
Karnına şişler sokarak, gövdeni aylarca Güneş’in alnına çattılar. Didik didik ettiler saçlarını. Kıyı bucakta tek canlı kalmasın diye koltuk altlarına kızgın gülleler bıraktılar. Günler boyunca dövdüler. Soluksuz kaldın. Oynak tank paletleri ezdi suratını.
Ve tuzlu sulara bırakarak
Yeniden sulara bırakarak
Yeniden bırakarak
Gecenin ıssız bir vakti
Kısa ve deliksiz bir uykudan kaldırarak
Etini kemiğini sorguladılar
Ve geceler boyunca dövdüler kentlerini
Sonra ölmeni beklediler ateşkeslerde
Yalvarmanı ya da
Yorgun bir nehrin iniltisini beklediler tetikte
Ama beklediklerinin hiçbiri olmadı
Deliye döndüler
Çileden çıktılar
Telsizler radyolar
çelik atlılar
dört bir yana götürdü kanlı gövdeni
Bize ve diğer yurtlara gösterdiler
Yüzümüzü ıslıkladılar iş dönüşleri
Bağırdılar yırtınarak
“işte kardeşiniz
işte kardeşiniz bakın
Bakın ve ders çıkartın”
Ak bir güvercin kıpırtısı işittik
Parçalanmış ıssızlığı taşıyan dudaklarından
Direnen gözlerindeki ışıkla ısınarak
Gürül gürül ve çırılçıplak
Ve yalnız bizim duyduğumuz
Buruk bir sabahla göz kırpan
Sandino’nun sesini işittik Nikaragua’dan
Eğer dedik
Eğer Filistin kardeşimizse
özgür vatansa yani
Tanınmaz olsa da gövdesi
Delik deşik kimliğiyle bırakılsa da
Ölüm mangalarının önünde
kanlı bir sancakla yıkılsa da sesi
Hüzün duyuruları basılsa da
Filistin ölmez
Filistinler ölmez.
Sonra yeniden çılgın bir güruh halinde geldiler homurdanarak. Havadan, denizden ve karadan geldiler. Topla, tüfekle, bombalarla geldiler. Tümen tümen, saf saf dizildiler. Leş kargaları, filler ve azgın kurtlarla geldiler.
Kara sivri dişleri gıcırdayarak
Kemikleri un ufak
Etsiz boynuna
Bastılar karaca kapanlarıyla
Şaşılacak bir hızla ve yangınla
Boy gösterip geçtiler köylerinden
Yıkılmamış tarh
Yakılmamış ev
Toprak üstünde ağaç bırakmadılar
Hırslarından birbirlerini ısırdılar geceleri
Sularını ve şaraplarını içtiler birbirlerinin
Ama her defasında yerden bitercesine
Aşkla dikildi karşılarına kızların
Al al ve tek sözsüz korudular döl yatağını
Ama o yalnızlık çocukları
O alçaklar
Pis uşakları Amerika’nın
O Nazi artıkları
O kara gömlekli soykırımcılar
Yeniden geldiler
Yeniden çullandılar gövdene
“İşin bitireceklerini” sanarak geldiler
Artık bu sondur diyerek geldiler
Ve şaşarak geldiler
Dikenli teller
Demir artıkları
Ve şarapnel ve konserve kutuları
Ve ıslıkları
Ve kısır kovboy şarkıları
sardı dört bir yanını
Yüzüne tükürdüler
İşediler tarhlarına
Ve gitmediler
Ama her defasında oğulların yeniden
İhanetsiz evlerden çıkarak
savundular yüzünü
Bir güz kuşuydu yüreğin
Isıttı her defasında şarkılarıyla yeryüzünü
Tırnaklarını söktüler kökünden
Çıkmasın diye
Saçlarını sıfıra vurdular
Bıyıklarını yoldular
Yanıtsız aynalara bakarak
Kazıdılar ak düşmüş sakalını
Güldüler korkularının çığlığını bastırarak
Ve alıp götürdüler göğsünün eliflerini
Solgun yakaların yalnızlığını
Bıraktılar yaralı gövdene
Ama her isyan mevsiminde; yeniden uzadı bıyıkların terleyerek. Kök verdi ve inadına gürleşerek yürüdü. Karartılamayacak kadar derindeydi tarihin. Ve yüreğin, alçakların uzanamayacağı kadar yüksekteydi çünkü
Ey parçalanmış yurt
Kesik damarı Ortadoğu’nun
Ey antik acı
Ateşlenmiş sözlerin başlangıcı
Kan Kardeşim Filistin
Ey Direnen halklara mahsus umut
Göğsü kanla
Gözü onurla sulanmış delikanlı
Düşünü ve ağrını
Paylaşıyorum çocuklarla
Şimdi her birimiz bir Filistin
Ve özgürlüğü sırtlamış bir Dünya
Hangi kalem yazabildi bir kez
Direnen yurtların ölüm tarihini
Ve yalnız kalışını kavgada
Filistin ölebilir mi
Filistin ölmez…
Filistinler ölmez
Babür Pınar