Zeka Kuramları Nedir?
Zekâ Kuramları, Çoklu Zekâ Kuramı ve Üçlü Zekâ Kuramı
Fransız psikolog Alfred Binet, zekayı bir yargılama yeteneği olarak görür.
Ona göre bu yetenek şu üç süreci kapsar: Problemle yüzleşmek ve doğru çözümü saptamak, çözüm uygulamaya konduğu andan itibaren nasıl yol alındığını takip etmek ve gerektiğinde çözümü değiştirip/geliştirmek. Binet, zekanın tekil bir yetenek olduğu fikrine karşı çıkar. Ancak aynı zamanda da kişinin, "yargılama" yeteneği olarak zekayı her durumda aynı düzeyde kullandığına inanmaz. Bu yüzden de, çeşitli bağlamlardaki yargılama yeteneğini ölçmek üzere geliştirdiği zeka testinin sözcük bilgisi, matematik ve paragraf anlama testi gibi alttestleri vardır (Uba ve Huang, 1999). Binet'nin zeka hakkındaki çalışmalarını sürdürdüğü aynı tarihlerde ABD'li psikologlar da aralarında zekayı tartışıyorlardı. Charles Spearman, zeki insanın, tüm konularda zekiliğini ortaya koyduğunu düşünür. Ona göre zeka genel bir yapıdır ve varlığını her alanda hissettirir (Morris, 2002). Çeşitli araştırmacıların kullandıkları zeka testlerindeki alttestler arasındaki yüksek korelasyonu matematiksel olarak gösteren Spearman, bunu genel zekanın varlığı için bir kanıt olarak değerlendirmiştir. Genel zekayı g-faktörü olarak adlandırmıştır. Kısacası bu fikir, çeşitli alanlardaki yeteneklerin hangi düzeylerde görüleceğini, tek başına g-faktöründen tahmin edebileceğimize işaret eder. Başka bir deyişle, Spearman tıpkı kaynaktan çıkan suyun çok sayıda farklı kollara dağılması gibi, zekanın da genel zekadan kaynaklanarak özel yetenek alanlarına dağıldığını düşünmektedir (Uba ve Huang, 1999; Morris, 2002).
ABD'li bir başka psikolog Thurstone da zekaya kısmen Spearman gibi yaklaşmıştır. Thurstone, zekayı oluşturan yedi bileşen, yani yedi alt yetenek belirlemiştir. Ancak Spearman'dan farklı olarak, Thurstone bu yeteneklerin görece birbirinden bağımsız olduğunu ileri sürer; mesela algısal hız açısından vasat olan bir insanın diyelim ki kelime bilgisi açısından çok iyi düzeyde olması olasılık dahilindedir. Thurstone'a göre, genel zeka derken kastedilen şey, bu bileşenlerin tümüdür (Morris, 2002).
Cattell ise zekaya ilişkin yetenekleri iki grupta toplamıştır. Bu gruplardan birini kristalleşmiş zeka, diğerini ise akışkan zeka olarak adlandırılmıştır. Cattell, ilk grupta yer alan yeteneklerin deneyim ve eğitimden çok etkilendiğini belirtir; örneğin sözel ve sayısal beceriler gibi. Akışkan zekanın ise deneyim ve eğitimden çok az etkilenen türde yetenekleri kapsadığını ifade eder; görsel uzamsal yetenek, ezber belleği gibi.
Buraya kadar sözü edilen yaklaşımlar, zeka alanında 1960'lı yıllara kadar psikolojide baskın olan yaklaşımlardır. Daha sonraları ise, bilişsel psikolojinin gelişmesiyle birlikte, zeka, bu değişen zeminde tekrar incelenmiştir. Bu çalışmalardan ortaya çıkmış iki çağdaş zeka kuramı, çoklu zeka kuramı ve üçlü zeka kuramıdır. Çoklu zeka kuramını ileri süren psikologlar, farklı türde zekaları ayırt ederler. Bunların bir küme olarak görülmesi gibi yanlış izlenime yol açan şey, bu farklı zekaların g-faktörü gibi tek bir faktörü yansıttıklarının düşünülmesidir. Yani tek ve genel bir faktörün bir bileşeni olarak görülmeleridir. Oysa çoklu zeka yaklaşımında her zeka türü kendi başına bir zeka olarak tanımlanır.
Bu yaklaşımın öncülerinden biri olan Gardner da zekanın ayrı ayrı yeteneklerden oluştuğu ve bunların birbirinden bağımsız olduğu görüşündedir. Aslında Gardner, genel zekanın varlığını inkar etmez, ama insanların gösterdiği uyum sağlayıcı tüm davranışları açıklamada genel zeka yaklaşımının çok faydalı olmadığını düşünür. Zekanın pek çok bağımsız yetenekten oluştuğuna inanan Gardner, kaç tane zeka olduğunu belirlemenin güç olduğunu söylese de, yedi farklı zeka ayırt etmiştir: Dille ilgili zeka, müzik zekası, mantık-salmatematiksel zeka, uzamsal zeka, kişilerarası zeka, beden-kinestetikle ilgili zeka, içsel zeka.
Gardner'a göre, bir kişinin mesela müzik ve kinestetikle ilgili istisnai derecede yüksek zekası varken, uzamsal zekası çok düşük olabilir (Uba ve Huang, 1999; Morris, 2002).
Ayrıca, Uba ve Huang (1999) farklı kültürlerin farklı türde zekaların gelişimine öncelik verdiğini belirtirler. Örneğin Japon kültürü mantıksal-matematiksel zekaya vurgu yaparken, Avrupa-Amerikan kültürü kişiler arası zekaya öncelik verir.
Çoklu zekanın diğer bir versiyonu, Stemberg tarafından geliştirilen üçlü zeka kuramıdır. Bu yaklaşım, üç farklı zekanın varlığın öngörür; akademik zeka, deneyime bağlı zeka ve pratik zeka. Akademik zeka formel eğitim bağlamında insanların bilgi işleme tarzım ifade eder. Gerçekte pek çok zeka kuramı tarafından öne çıkarılan özellikler bu kategoride yer alır; yeni bilgiyi kazanma, nasıl yapılacağını öğrenme yeteneği vb. Deneyimsel zeka ise kendini içgörü ve yaratıcılıkla gösterir. Yeni işlere uyum sağlama, yeni kavramları kullanma, yaratıcı biçimde uyum gösterme vb. gibi yetenekler bu kategoriye girer. Pratik zeka ya da sağduyu olarak da adlandırılacak bu zeka türü ise insanları gerçek yaşam olaylarıyla başa çıkmada kullandıkları bilişsel süreçleri içerir.
Stemberg, bu tür zekası gelişkin olan insanların yeteneklerin uygun durumları bulma ve o yeteneklerini geliştirmede ustalaştığını söyler. Yani bu kişiler, hangi durumda yeteneklerini öne çıkaracağının farkında olan insanlardır. Akademik zeka ve pratik zeka farklı bilişsel süreçler içerir. Akademik zeka büyük ölçüde, akıl yürütme ve hızlı düşünmeyi içeren akışkan zekayı gerektirirken, pratik zeka, sonradan edinilmiş bilgi ve becerilere dayalı olan kristalleşmiş zekayı gerektirir. Yaşla birlikte akademik zeka, kısmen, bilgi işleme hızının yavaşlamasına bağlı olarak düşer. Oysa pratik zeka, biz yaşlandıkça sabit kalır ve hatta yükselme eğilimindedir. Çünkü bu zekayı tanımlayan bilgi ve beceriler, yıllar içinde biriktirilerek güçlenir (Uba ve Huang, 1999; Morris, 2002).