Zaman Ve Bilinç Nedir?

Zaman kavramının ne olduğu ve Canlı yaşam veya Zeka için ne anlama geldiği, Zekanın Bilinç sisteminde ne gibi süreçleri olduğu, kuşkusuz çok önemli olmakla birlikte bu konu o kadar sisli ve karmaşık görünür ki herkes bu konuda fikir üretmekten kaçar. Ancak bununla beraber herkes bu konuda konuşmayı sever. Zaman, kendisi hakkında üretilen mitlerle ilgi çeker.Zaman makinesi gibi popüler senaryolar her zaman çok izlenir. Ancak çoğu insanın bunun mümkün olup olmadığı hakkında gerçek bir fikri yoktur. Yanısıra Yapay Zeka ile ilgili tartışma ve makalelerde bedenin neden bir saati olduğu, bu zaman ölçerin metabolizmanın kimyasal süreçlerini, dünyanın güneş ile olan konumuna göre ayarlamanın ötesinde bilinç sisteminin uyanıklık merkezleri üzerindeki işlevlerine değinildiğine hiç rastlamadım.

Zaman Nedir? Aslında zaman kavramı da renkler gibi sadece canlıların algıladığı bir olgumudur? Yoksa Evren için de zamanın bir anlamı varmıdır? Zaman da gerçeklik gibi insanlığın ilgisini hep çekmiştir. Sonunda felsefe zamanın göreceli olduğuna karar vermiştir. Einstein'ın görelilik kuramları da evrendeki referanslarla ilgili belirgin bir görecelilik ortaya koymuştur. Zaman kavramının devinim ile doğrudan ilişkisi olduğu için de görelilik kuramları zaman kavramı için bir referans teşkil eder. Ancak, Einstein bile kuramlarını oluştururken hangi evrensel sabitleri referans alacağı konusunda zorlanmıştır.

Örneğin, E = mc2 (Enerji=kütle x ışıkhızının karesi ) gibi varoluşu, devinimi açıklayan ve dolaylı olarak zaman olgusu hakkında bize ipuçları veren bu süper formül, bize potansiyel enerjiyi verir. Enerjinin ne kadar iş yapacağı ise homojen olmayan evrenin farklı bölgelerindeki değişik çekim alanlarına bağlıdır. Bağıntılı olarak bu formül, evrenimizin başka çekim alanlarından etkilenmediği varsayımı üzerine kuruludur ve fotonu referans alır. Foton, kütlesini ölçemediğimiz bir temel parçacıktır. Zaman makinesi senaryolarını üretenlerin dikkatinden kaçan bu referansın Foton olması ve ışık hızında gidebilecek maddenin foton kadar kütlesiz ve ağırlıksız olması gerektiği gerçeğidir. Işınlanma yani bedeni foton boyutundaki temel parçalara indirmek veya bedeni, aklı oluşturan temel bilgileri radyo dalgaları ile (radyo dalgaları ışık hızında ilerler. ) uzaklara göndermek ve yine birleştirmek mümkün olabilir. Ancak bu daha çok bir kopyalamadır. Ve gidilen yerde bu bilgiyi birleştirerek yeniden beden haline getirecek bir düzenek gerekir. Sonuçta gidilen heryere önceden gitmek zorunluluğu doğar.

Fiziksel bir açıklamayla zaman aslında sadece bir uzunluk ölçüsüdür. Nedir bu uzunluk? Evrenin merkezinden küresel dış yüzeyine doğru ivmelenen maddenin aldığı yol. Peki, zaman sadece bir uzunluk ölçüsü ise neden bizim için çok önemli. Neden bizim için bir yokoluş anlamına geliyor? Evrendeki madde için de bir yokoluş söz konusu olabilirmi? Anahtar kelime Çekim kuvvetidir. Çekim kuvvetinin yarattığı baskı metabolizmamızın yaşlanmasına yolaçar. Ancak ironik olarak, bu çekim olmasa bedenimiz de varolmaz. Aynı şekilde evren de yaşlanabilir. Termo dinamik kanunları bize düzenin giderek bozulduğunu söylemiyormu? İndüksiyon teorisini ortaya atan fizikçiler genişleyen maddenin tekrar evrenin çekirdeğinin üzerine çökeceğini söylüyorlar. Böylece evren, bir soluk alıp verme gibi daralıp genişleyerek yeniden doğacak. Sıkışan madde tekrar patlayacak ve genişleyecek, bu böyle sonsuza kadar devam edecek. Dikkat ederseniz, evrenin mekaniğindeki bu yokoluş ve yeniden doğuş ne kadar dünyadaki eko sistemin mekaniğine benziyor. Determinizm burada da kendini gösteriyor.

Ancak yine de şunları bilmiyoruz :

Büyük patlama ile evrendeki maddenin ne kadarının saçıldığını,
Büyük patlamadan önceki Evrenin çekirdeğinin kütlesini,
Büyük patlamadan önceki Evrenin çekirdeğinin yoğunluğunu,
Büyük patlamadan önceki çekirdeğin potansiyel enerjisini.

Eğer bu sabitleri bilseydik zaman göreceli olmaktan çıkacaktı. İndüksiyon teorisi çeşitli sebeplerden ötürü yanlış da olabilir. Eğer potansiyel enerji büyükse veya evrene dıştan etkiyen başka çekim alanları varsa, saçılan madde yüzünden evrenin çekirdeğinin kütlesi azalacağından saçılan maddeye etkiyen çekim kuvvetide giderek azalacak ve saçtığı maddeyi tekrar geri çekemeyecektir. Bu durumda evren genişlemeye devam eder. Madde ya diğer çekim kuvvetlerinin etkisiyle diğer evrenlerin üzerine çöker veya kararsız kalarak serbest elektron gibi hareketsiz kalabilir. Her iki durumda da bu zamanın durması anlamına gelir. Bizim Evrenimiz için bu bir yokoluştur.

Zaman ve evrenin yaşı ile ilgili bahsi geçen büyüklükler insanın ömrü ile kıyaslandığında endişelenmemize şimdilik gerek yok. İndüksiyon teorisi doğru da olsa, yanlışta olsa görünen o ki bizim için gerçekten bir son var. Ve bu öyle bir son ki kültürümüzü ve medeniyetimizi kimseye miras bırakamıyacağız. Eğer daha genç bir evrende yaşamaya uygun bir ortam bulamazsak. Bu çoğu insanı ilgilendirmeyen konular ile ilgilenecek ve insanlığın çıkış noktalarını araştıracak olan Yapay Zeka olabilir. Belki de bizim türümüz günün birinde yokolacak, kültürümüzü ve uygarlığımızı yapay zekaya sahip yeni bir tür olan robotlar devralacak.

Bedenimiz ve aklımız, güneş sisteminin kapalı yörüngelere sahip olması sayesinde periyodik bazı süreçler geliştirmiştir. Her gün güneşin yeniden doğması ve batması, güneş ışığının tüm canlılar için enerji anlamına gelmesi biyolojik saatlerin oluşmasına sebep olmuştur. Biyokimyasal süreçler kimyasal dönüşümler için bu döngüye ihtiyaç duyarlar. Bedenimizde temel olarak üç tür biyolojik saat sistemi vardır. Biri bir günlük kozmik döngüyü referans alan Sirkadyen saat, bir diğeri saniyede birden fazla periyodu bulunan Ultradian saat, diğeri ise her ay veya yıllık kozmik döngüleri referans alan infradian saattir.

Zekanın algı sistemlerinden gelen uyarıları alarak değerlendirmeye koyabilmesi için, tıpkı bir timer objesinin seri porttan bağlı bir sıcaklık sensöründen gelen dijital sinyalleri dinlemesi ve elsıkışma sinyalini aldığı anda veriyi işlemesi gibi, periyodik olarak kendisini algılamaya hazır hale getirmesi gerekir. Aynı zamanda, biyolojik saat canlının 4 boyutlu uzayda kendi konumunu ve çevresi ile olan ilişkilerini düzenlemesini sağlar. Örneğin, hareket halinde bir nesneyi yakalamak, bir hedefe doğru koşarken ne kadar enerji harcayacağını bacaklarını ne kadar açacağını ve ne zaman yavaşlamaya başlayacağını biyolojik saat sayesinde hesaplar. Bu sistem olmasa, burnumuzun ucuna bile dokunamayız. Çünkü basit görünen bu eylem bile, kol kaslarımızın ne kadar kasılacağını, kasa ne kadar oksijen yollanacağını, hareket halinde iken konum düzeltme gibi karışık ve periyodik komutlar Ultradian saat sayesinde hesaplanabilir.

Bazal gangliyonların "Striatum" adı verilen bölgesi, beynin diğer bölgelerinden gelen sinyalleri algılayan nöronları içerir. Bu bölgedeki sinir hücrelerinin uzantıları, her biri farklı bölgede bulunan sinir hücrelerinden bilgi alan yaklaşık 30.000 adet daldan oluşmaktadır. Bu bölge, beyinde binlerce nöronun tek bir nöron üzerinde birleştiği ender yerlerden biridir ve beynin tüm zamanlama mekanizmalarından da buranın sorumlu olduğu düşünülmektedir. Aslında bu bölgedeki nöronlar, organize bir şekilde çalışmamakta; ancak, herhangi bir durumda aniden uyarılmaları sonucu, yaklaşık 300 milisaniye içinde cevaplanacak bir elektriksel tetiklenmeye uğrarlar ve daha sonra yeniden düzensiz hallerine dönerler. Eski hallerine dönmelerine kadar geçmesi gereken süre de, bazal gangliyonların bu kez "Stratia Nigra" olarak bilinen boz tabakasından gönderilen dopamin patlaması ile belirleniyor. Dopamin, bir nörotransmitter (sinyal iletici) maddedir. Söz konusu nöronlar belirli bir olaya ait süreci öğrendiklerinde, olay ile tekrar karşılaşıldığında hem kortikal tetikleme mekanizması, hem de dopamin patlaması sürecin en başında gerçekleşiyor. Süreci kısaca özetleyecek olursak, Kortikal nöronlar tarafından başlangıç sinyali veriliyor, Substantia Nigra tabakasından dopamin salgılanıyor, Dopamin tarafından uyarılan stiratum tabakasındaki nöronlar harekete geçiyor, süreç sonu sinyali talamusa iletiliyor, Talamus yeniden korteks ile bağlantıya geçiyor. Böylece periyodik bir döngü oluşuyor.

Böylece zekanın gelen uyarılarıları değerlendirmek ve hesaplamalar yapmak için gerekli davranış kalıplarını yürürlüğe koyması için gerekli bir döngü oluşmuş oluyor. Demekki insan davranışlarının da belirli bir çözünürlüğü olduğunu anlamış oluyoruz. Ancak bilinç üstünün sahip olduğu bu tepki süresinin devre dışı bırakılarak çok daha hızlı tepkilerin oluştuğu karar mekanizmalarının beyinde mevcut olduğunu önceki makalelerimde belirtmiştim. Bilinç sistemi, Bilinç altı ve Bilinç üstü olarak ikiye ayrılır, yaşanan şiddetli deneyimler bilinç altına itilir. Bu gibi deneyimlerin tekrarı durumunda aynı travmatik etkinin yaşanmaması için Talamustan Amigdala'ya bilinç altına itilen uyaranın önem taşıdığı dolaysız yoldan iletilir. Böylece bilinç üstü değerlendirme sistemi by-pass edilir ve uyarana tepki olarak üretilecek davranış için gerekli emirler Kas-motor sistemlerine Amigdala tarafından ön lob motor iletim alanları aracılığı ile aktarılır.

Çevresel faktörlerin organizma üzerindeki etkisinin ne denli büyük olduğu görülüyor. Jet-Lag etkisi, uzayda çok kalan astronotlar üzerinde görülen olumsuz değişimler gibi gözlenebilir sonuçlardan biyolojik saatin, canlının bulunduğu ortamın, yerçekimi katsayısı, gezegenin güneş sistemi içinde bulunduğu konum, diğer gezegenlerin çekim etkileri, hava sıcaklığı, atmosferik etkiler, psikolojik faktörler gibi çok sayıda değişkenden etkilenebildiğini anlıyoruz. Sanırım bu bilgilere sahip olan insan başka gezegenlerde yaşama hayallerini gözden geçirmek zorunda kalacak ve bu tip araştırmalar için akıllı robotlar planlayacak.

  • Yorum yapmak için lütfen üye olunuz!!!