Varoluşun Derinliği
“…Heidegger’in insan anlayışıyla ilgili en sık dile getirilen eleştiri, onun topluluk insanından ziyade, yalnız biri olduğu; gerçek varoluşunun başkalarıyla değil, kendisiyle ilişkisinde temin edilmiş olduğudur. Bu eleştiriyi Jaspers, Buber, Berdyaev, Marcel ve biraz faklı bir şekilde Sartre yapmıştır.
Buber’in (İnsan ile İnsan Arasında) eleştirisi, en güçlü ifade edilenidir. Buber, şimdilerde Amerika’da biraz moda olduğu için, onun eleştirisi de muhtemelen burada daha etkili olacaktır. Ne var ki o, Heideggerci insanın sırf kendisiyle değil; Varlık’la da ilişki içinde olduğunu ve Varlık’la ilişkisi sayesinde sahiciliğini kazandığını gözden kaçırmıştır.
Dindar bir hümanist olan Buber, Heidegger’in Varlık’la ilgilendiğini; felsefi bir antropoloji kurmadığını gerçekten görmez. Heidegger açısından insan, Varlık’a götüren sırf bir kapı, bir geçittir. Dolayısıyla böyle bir düşünce projesinin insan varoluşunun psikolojik olsun, sosyal olsun tüm somut çehrelerinin hakkını vermesi beklenemez. Heidegger, Jaspers ve Buber gibi, insanla ilgili bir felsefe yapmaz. Oysa Jaspers ve Buber, dinleyenlerindeki hakiki varoluşu uyandırmaya çalışan varoluş coşkucularıdırlar. Heidegger ise, ne eksik ne fazla, bir ‘düşünür’dür; onun yaşamını oluşturan temel proje, Varlık’la ilgili ağırbaşlı ve ciddi bir ‘düşünüş’tür.
Her ne kadar Buber’in itirazlarının ‘şekli olarak’ bir anlamı yoksa da, bu yaşlı hahamın, problemin gerçekte nerede olduğunu sezinleyecek harika içgüdüleri vardır: O, problemin ‘düşünür’ ile ‘insan’ın birleşip tek şey oldukları o belirsiz sahada yattığını görmüştür. Heideeger sadece bir düşünür olmaya çalışmıştır ve bu yönüyle de aslında, Jaspers ve Buber gibilerinin fevkindedir; Amerikan dobralığıyla söylersek, onlar düşünür olarak Heidegger’le aynı seviyede değillerdir. Fakat bir düşünür olmak, hatta Heidegger’in olduğu gibi üstün bir düşünür olmak, bir ‘insan’ olmak için yeterli değildir. Şayet düşünce, bize köklerimizi geri verebilse, Heidegger’inki bunu yapardı; zira hiçbir düşünür gündelik yaşamda onun kadar kök salmamıştır; fakat açıkçası düşünce bunu yapamamıştır. Heidegger bizi ışık ve görüntüde nelerin olduğunu görebilmemiz için, hiçbir düşünürün yapmadığı kadar gerilere götürmüştür. İhtiyacımız olan, bir adım daha atmak ve her ışığın bir ateşe ihtiyacı olduğunu görmektir. İşte bu nedenledir ki, Heidegger’den sonra, onun antik ‘Dasein’* iskeletine yeniden kan pompalayacak yeni bir Kierkegaard’a ihtiyaç duymaktayız…”
Not: *Dasein: Dasein, Heidegger’in insana verdiği isim olup, Almancada ‘Orada-Olmak’ anlamına gelmektedir. Heidegger’in, insan varoluşuna ilişkin tanımlamalarının hemen hiçbir yerinde ‘insan’ terimi geçmez; bunu yerine hep ‘Dasein’ terimi kullanılır. Heidegger’in bu tavrının nedeni, kendi zamanına dek süregelen insan anlayışından (sabit bir doğaya sahip belirli bir nesne ile karşı karşıya olduğumuz şeklindeki varsayım) kendini korumaktır.
William Barrett, “İrrasyonel İnsan”