Varoluşçuluğun Eleştirisi
Egzistansizlizm(Varoluşçuluk) Danimarkalı filozof ve astrolog Soren Kierkegaard'ın doktrininden yararlanan Alman filozof Heiddegger tarafından sistematize edilmiştir.En tanınmış varoluşçu filozofları ise Karl Jaspers,Jean Paul Sartre,Gabriel Marcel ve Albert Camus'dur.
Varoluşçularca ortaya atılan en genel sorun hayatın anlamı,dünyada insanın yeri ve hayatta izleyeceği yolu seçmesidir.Bu eski bir sorundur,fakat bugün toplumdaki karmaşık ve çelişkili koşullar içinde yerini almak,ilerici ve gerici güçler arasındaki her yerde görülen mücadele karşısında tavrını ortaya koymak zorunda olan pek çok kimse için özel bir önem kazanmıştır.
O halde,varoluşçular,zamanımızın en güncel sorunlarından birine yaklaşmışlardır.Fakat onu,idealist bir görüşten,çürümüş bir doktrinden,toplumun dışında,tekliği içinde kapalı kalmış,yalnız başına yaşadığı düşünülen birey bilincinden hareket ederek incelemektedir.Bu yanlış hareket noktası,varoluşçu teorinin yanlışlarını belirler.Taraftarları,bu felsefenin genel olarak varoluşun bir teorisi olduğunu kabul ederler,fakat gerçekte onu bireyin varoluşunun analizine indirgerler.Bazı varoluşçuların öteki dünya üzerine düşünceleri bir yana bırakılacak olursa ,onlar için tek gerçek bireysel varoluştur , "varım" duygusudur.Bizi çevreleyen dünya esrarengiz, akıl ve mantıklı düşünceyle erişilmez bir alem olarak gösterilir.Sartre "Varlık,akıldan,sebeplilikten,gereklilikten yoksundur" diye yazıyordu ve bu şekilde bütün varoluşçular gibi o da doğanın,mekanın,zamanın nesnel gerçekliğini red ediyordu.Heiddegger, "dünya varoluş olduğu sürece vardır,varoluş olmazsa,dünya da yoktur" derdi.
İnsan için esas,varoluş olduğuna ve bununda bir sonu bulunduğuna göre,varoluşçular için yaşam,ölüm düşüncesi yüzünden bulanımla geçer.Onlara göre felsefenin konusu,insanda bu bulanımı uyandırmak ve sürdürmektir.Jaspers "felsefe yapmak,ölmeyi öğrenmektir ."derdi.
Varoluşçular,tek başına kalmış,toplumdan kopmuş bir insanın daha kolay yıldırılacağını anlamışlardır.Varoluşçulara göre insan yabancı ve düşman bir dünyaya fırlatılıp atılmıştır, diğer insanlar arasında yalancı bir varoluş sürdürür ve toplum onu bireyselliğinden yoksun eder.
Varoluşçular,İnsanın toplum dışında yaşayamamasına karşın toplum içerisinde tamamı ile yalnız olduğunu,ancak içine kapanarak özgürlüğe kavuşulabileceğine inanırlar.Varoluşçulara göre ne insana toplum tarafında yüklenmiş görevler, ne de herkes için geçerli ahlak kuralları vardır.Varoluşçu roman ve tiyatro eserlerindeki kahramanların genellikle herhangi bir inancı olmayan kimseler ve çoğu kez de doğrudan doğruya ahlak dışı insanlar olması rastlantı eseri değildir.Bu felsefe,insanın bütün etkinliklerinin ve bütün mücadelelerin kısır olduğunu,dünyada saçmalığın hüküm sürdüğünü,tarihin hiçbir anlamı olmadığını kabul eder.
Varoluşçuluğun her şeyden önce bütün gerçeği,insanın varoluşuna,kişisel sorunlarına indirgendiği için yanlıştır.Ayrıca bu felsefe hatta insanın niteliğini bütünüyle farklı gösterir.
Oysa insan her şeyi toplumdan elde eder.İnsanı hayvanlar aleminden sonsuz derece yücelten nedir?Bu,onun toplumsal emeğidir.Toplum içerisinde,insan duygularını ve aklını,iradesini ve bilincini geliştirir,yaşamının amacını ve anlamını bulur.Toplumsal hayata etkinlikle katılan,ilerici düşüncelerden esinlenen bir kimse için esas olan günün birinde öleceği değildir,toplum içinde nasıl yaşamış olduğu ve ardından ne bırakacağıdır.Fakat bireyin toplumla olan bağı yapay bir şekilde kesilince ,ölüm düşüncesi karşısında titreyen,bunalım geçiren,hayatta ne yapacağını bilmeyen bir varlıkla karşı karşıya gelinir.