Stirner:Kendilik Ve Özgürlük
Stirner’in özgürlük anlayışı bazı düşünürlerin ifade ettiği gibi, mutlak özgürlüğün yüceltilmesi* veya bizzat yaşamın doğasının mutlak özgürlüğe olanak vermediği düşüncesi üzerine temellendirilemez.** Aslında burada görmezlikten gelinen / üzeri örtülmek istenen husus, Stirner’in ‘’Özgürlük ve Kendilik’’ anlayışı arasında yaptığı ayrımdır. Stirner kelimenin tam anlamıyla bütün sınırlamaların yokluğu anlamında özgürlüğü savunur ancak bunu özgürlük ideali etrafında değil, kendilik düşüncesi merkezinde dile getirir (Hasanof 2002:65). Düşünüre göre, ‘’Özgürlük sadece kendine yük olan her şeyden hafiflemeyi kendinden kurtulmayı öğretir; sana kendinin kim olduğunu öğretmez. Kurtul! Kurtul! Bu onun çığlığıdır ve kendini inkâr et ve kendinden kurtul der. Fakat kendilik, seni kendine geri çağırır ve kendine gel’ der. Özgürlüğün desteğiyle birçok çeşitli şeyden kurtulursun. Fakat yeni şeyler seni tekrar rahatsız eder; yani kötü olandan kurtulursun, ancak kötülük kalır’’ (Stirner 1995a:148). Çünkü insan kendisi için özgürlük talep ederken aynı zamanda yeni sınırlamalar da talep etmiş olur.
Her özgürlük talebi, bir sınırlama talebidir. Bunun için asıl olan özgürlük isteği veya talebi değil, kendilik arzusudur. İnsan özgür doğmuştur, özgür başlamıştır, insan özgürdür ancak ‘’kendi’’ değildir. Zira binlerce yıllık medeniyet onun ne olduğunu belirsizleştirdiği gibi, yine onu, egoist olmayan fakat idealist olan kişi olduğuna da inandırmaya zorlamıştır. Ondan kurtulmak gerekir! Kendini inkâr eden ve net bir şekilde kendini kendinden yoksun bırakan özgürlüğü arama; fakat kendini ara, egoist ol ve her biriniz sınırsız gücü olan benlik olun. Ya da daha açıkçası, sadece kendini tekrar tanı, sadece kendinin ne olduğunu bil ve ikiyüzlü davranışlardan vazgeç. İkiyüzlü diyorum çünkü bu yüz yıllar boyunca sen henüz egoist olarak varlığını muhafaza edemedin. Düşünüre göre, bu egoizm ve kendilik sayesinde, Tanrıların eski dünyasından kurtulmak ve ondan özgür olmak mümkündür. Kim sorusuna yaslanan kendilik düşüncesi ‘Tanrı’dan ve ahlaki düşüncelerden’ kopuşu sağlama açısından bir çıkış yoludur. Fakat ‘kim sorusuna’ yaslanan her benliğin kendilik arzusu bireyin bireye ve toplumun topluma karşı iktidar oluşturma arzusunu daha da derinleştirir.
Düşünürün özgürlük ve kendilik bağlamında sıraladığı şu önermeler üzerinden düşünmek gerekir: Eğer senin çaban özgürlüğü çıkış noktası yapmaksa o zaman özgürlüğün taleplerini tüketmelisin. Özgür olmak isteyen kimdir? Sen, ben, biz... O zaman neyden özgür? Biz, ben ve sen olmayan her şeyden. Bundan dolayı tüm o engelleyici kabuklardan özgür olan ve asıl ulaşılması gereken ‘’esas benim’’. Ben hariç her şeyden özgür olduğumda elde ne kalır? Sadece ‘’ben’’ ve ‘’benden başka hiçbir şey.’’ Fakat özgürlük, benin kendisine hiçbir şey ifade etmez (Stirner 1995a:147-149). Çünkü özgür insan sadece özgürleşmiş bir inşadır, buna karşılık ‘’kendi insan’’ mülk sahibidir, yani malik olandır. En yüksek değer veya en yüksek gaye olarak özgürlüğün konumlaması bireye hiçbir şey sağlamaz, çünkü her hangi bir şeyin yüceltilmesi birey için değil, insan içindir(Hasanof 2002:66). Birey somut bir varlık olduğundan dolayı onun için gerekli olan kendiliktir, oysa insan türetilmiş ve genelleştirilmiş olanı ifade etmektedir ve bu durumda özgürlük ancak ve ancak insani bir talep olabilir o, bireysel veya egoistik bir talep değildir.
Özgülük çığlıkları her tarafta sesli bir şekilde çalınıyor. Ancak içten içe Müslüman, Yahudi ya da Hıristiyan kişiye istediği her şeyi konuşma izni verilse bu izin ne anlama gelir? Onların özgürleştiğine mi? Hayır. Çünkü onların konuşma özgürlüğü olsa bile sadece dar fikirli görüşler söyleyecektir. Stirner’e göre, eğer özgürlük ben’in/ego’nun sevgisi için çabalamaksa neden benin/ego’nun kendisi başlangıç, orta ve bitiş için seçilmiyor? Kendimi özgür yapan ben değil miyim? İlk asıl olan ben değil miyim? Ancak insan zincirlerin içinde yatıyor ve özgürlük geleceğe duyulan bir umutta başka bir şey değil (Stirner 1995a: 148-151). Yalnız bir tutsak halinde bile olsam da varım, mevcudum. Tutsak bir halde var olmaya mı, egoizmin sağladığı kendiliğe mi bayrağını yerleştireceğine karar ver. Özgürlük sen olmayan her şeye karşı hırsını, isteğini uyandırır; egoizm seni kendinden haz duymaya çağırır; özgürlük, özlem, romantik hayal, dünyevilik ve geleceğe yönelik Hıristiyan umududur ve öyle kalır. Kendilik gerçekliktir. Kendilik, kişinin en baskıcı koşullarda bile özgür olacağı anlamına gelir. Çünkü kendilik, bireyden başlayan bir özgürlük bilinci anlamına gelir (Newman 1996a:122). Seni rahatsız etmeyen şeyi açıklamak istemeyeceksin ve seni rahatsız etmeye başladığında insanlardan ziyade kendine uymak zorunda olduğunu bileceksin (Stirner 1995a:148).
Özgürlük bir başka otorite tarafından verilebilecek veya bir aracı vasıtasıya alınabilecek bir şeye indirgenmiştir. Ancak otorite sahipleri kendileri tarafından verilen şeyin özgürlük olamadığını bilirler çünkü onların sadece kendileri için aldıkları özgürlüktür. Bundan dolayı egoist’in özgürlüğü hep dalgalarla boğuşur. Bahşedilmiş özgürlük en ufak bir fırtına da ya da sakinlikte yelkenlerini kırar, özgürlük her zaman ılımlı bir meltem gerektirir. (Stirner 1995a:151). Nihai olarak düşünürün özgürlüğün yokluğundan veya kendilikten ne anladığını özetlemek gerekirse, gerçekten kendiliğin farkına varmış bir insan: Dışsal bağımlılıklardan kurtulmuş ve kendini yeniden inşa edebilen kişidir. Özgürlüğün yokluğu ise dışsal belirlenime, kültürel, ahlaki ve teolojik değerlere açık olma ve bunların beklentisi doğrultusunda eylemde bulunma anlamına gelir. Her günün veya her ifadenin aslında dünün bir tekrarı olması, kendini geliştirip ve gençleştirememe, bir köle gibi bağlı, bir ölü gibi dondurulmuş olmak demektir. Çünkü özgürlük kaygının ve sabit amaçların bir yana atılmasıdır. Sabit inançlara, aslında insanın ne bir zorunluluğu ne de bir gönüllü eğilimi vardır; hayat tüketilerek yanan bir ışık gibidir. Zaman-mekân içinde egonun ‘kendi başına bir gerçeklik’ olduğu vurgusu, üst anlatıların boşluğuna yönelik yapılan eleştiriyi hak eden niteliktedir. İnsan hayatı çok yönlü etkilerin ve taleplerin altında her zaman ‘kendi olarak kalamaz.’ Bu insan hayatının boşlukta seyrettiğini söylemenin farklı bir sürümüdür.