Sonuna Kadar
Açın kulağınızı dinleyin Albay! demin ne anlatıyordum ben size… yok yok! daha anlatmadıydım!… şimdi anlatıyorum!… vakti zamanında hızlı yaşıyordum ayıptır söylemesi… itirafsa itiraf… her gün ayrı macera… Paris’in orası senin, burası benim, nereden eserse, kıçım yer görmedi kaç sene… tabanvay, metro, araba… buydu vaziyet!… oradan oraya hanımlar peşinde!… uğurlayan da oldu kapıdan… ardımdan bela okuyan da… ha tabii mühim işlerim de vardı ayrıca!… aman aman!… çok mühim işler de peşindeydim!… muayene edeceğim diye milleti geziyordum kapı kapı… Issy faslı vardı hele sabahları, ta oralara gidiyordum, fabrikanın tekine, toplu muayeneye… ben nerede oturuyordum, Montmartre’da. siz düşünün gerisini!… her sabah!… Pigalle-Issy. otobüs?… bir kere, iki kere… tamam!… her gün?… eh fenalık gelir adama tabii her gün! geliyor!… eh nasıl halledeceğiz?… metro mu? bisiklet mi? otobüs mü?… metroya mı binsem?… pedal mı bassam?… tabana mı kuvvet?…
her gün bir tereddüt faslı, of ki of!… öyle mi yapsam böyle mi yapsam… olduydu olmadıydı olduydu olmadıydı… karanlık metro! o leş kokulu bok yuvası dipsiz kuyu! eh ama pratik!… haşat insanlarla beslenen koca pisboğaz… hiç girmesem mi içeri? açsam mı pergelleri?… be not to be?… otobüs!… otobüs?… tırsık canavar, bir titrer, bir hıçkırır… her köşe başı hık mık!… nazik olacağım diye saatlerini harca… moruğun tekini ezmeyeyim diye… çıksın bir bisiklet önüne, versin kıçını tampona, uyuz uyuz gitsin, siktirip gidene kadar bekle babam bekle!… bekle altı çocuklu aile babasının kıçında!… tabana kuvvet yürüsem mi acaba?… geze geze sokaklardan? bir! kii! bir! kii ta Issy’ye kadar bir kii? kimde o ciğer? heyhat muamma! derinlerden mi gitmeli, yüzeyden mi gitmeli? ey sonsuzun ihtimalleri! ama yukarıda eğlence bol!… ne ararsan var!… yukarısı sinema dünyası!… ince işler sinemada, sinema yukarıda!… alıverir aklını!… alıverir!… bebek yüzler, çıtır kalçalar, gözlere ziyafet!…
Beyefendiler kudurmuş tepiniyor!… ortalık caka fiyaka!… bir dünya mağaza!… rengârenk, cafcaflı vitrinler… ne ararsan, bini bir para!… etiketli Cennet!… parça parça!… kilo kilo!… kadınlar! parfümler! lüks ihtiyaçlar! hırslar!… her vitrinde “Binbilmemkaçküsur Gece”… ama bir dur be, bir dur, dikkat! büyü var, efsun var bu işte! bak kendin film oldun!… bak filme döndün! sensin be film, sen! film dediğin ne, dakka başı musibet! ta başından ta sonuna!… tökezle dur!… zaman kaybet! çarp duvara yuvarlan!… şaşı bak şaşır!… harala gürele!…
aynasızlar, bisikletler, dörtyollar, sapaklar, yönler, tersyönler!… yol bitti!… sıçtın! gezip tozuyordu Boileau, keyifler gıcır… gel şimdi gez yiyorsa, sıvarlar adamı yola… kıçına sokarlar o düzdüğü kafiyeleri!… Pascal üstadım, haydi atlasın düldülüne, haydi gitsin Printemps’dan Taitbout sokağına kadar da bir görelim!… bir tanecik uçurumdan mı korkmuş, yazık!… yukarıda yirmi uçurum var be, yirmi! yaşanacak yer değil artık yukarısı, Yüzey!… gerçek bu!… o kadar!… eh yok mu çaresi?… var!… çare bende, bende tereddüt yok!… çare benim dehamda! açılın deham geliyor! şart şurt yok!… ne yapacağım, eşimi dostumu alacağım, hepsini bindireceğim metroma, kusura bakmaca yok!…
basacağız gideceğiz buradan, götüreceğim, herkesi götüreceğim!… isteyeni zevkle, istemeyeni zorla!… benimle geliyor herkes!… coşkun metroyla, benim metromla! engel yok! trafik yok! rüya gibi!… durmak yok bize, iki dakka bile, hiçbir yerde! asla! sonuna kadar devam! sonuna kadar! ekspres sefer! coşkunun içinden gideceğiz!… coşkuyla gideceğiz! kitlendik hedefe: doğru silme coşkuya!… durmak yok, sonuna kadar!
Louis – Ferdinand Celine