Semavi Dinler Ve Çelişkiler
Semavi dinler “Yaratıcı”dan bahsederken birçok çelişki bırakarak büyük soru işaretleriyle karşı karşıya gelmişlerdir. Semavi dinlerde hoşgörü, ahlak, bilgi çok önemli gibi gösterilse de değerlendirilmeden çok uzakta kalmıştır. Bir örnek verecek olursak:
Bakara/256: Dinde zorlama yoktur.
Tevbe/5: Müşrikleri, puta tapanları bulduğunuz yerde öldürün…
Yukarıdaki ayetlere göz attığımda ilk göze çarpan nokta, birbirine bu kadar tezat durum teşkil eden iki kutsal (!) söz. Muhammed’in bunları neden Kur’an’a koyduğunu ise ancak şu yolla açıklamak mümkün; o, günlük siyasi gereksinimleri gereği bu tür tepkileri kutsal (!) vecizeler halinde kutsal (!) kitabında yayınlama gereği duymuştu.
Semavi dinlerden olan insanların sürekli söylediği sözlerden biri de “yaratıcıyı sevin” kelimesidir. Onlar sürekli olarak yaratıcıdan korkmamak gerektiğini sadece onu sevmek gerektiğini savunurlar hatta yaratıcılarının da sadece sevgi istediğini ve sadece ona inanmalarını istediğini dile getirmektedirler. Allah’tan korkmuyorum, Allah’ı seviyorum! Bu söylem, en hafif deyimiyle, naiftir. Çünkü Kuran, korkutan sayısız ayetle doludur ve sevgiyi önceleyen ayetler pek azdır! Buna örnek verecek olursak:
Not1. Bir Kuran mealinin dizinine göre, Allah korkusuna dair 26, Allah sevgisine dair ise 9 ayet sayılmış. 1. ye ait ayetlerin hepsinde, açıkça, Allah’tan korkun ifadeleri yer almasına karşılık, 2. ye ilişkin ayetlerde, bir-ikisi hariç sevgiye dair bir kelime bulamadım!
Not2. İnsanlar ilahi addettikleri kitaplarda ve onları referans alan kaynaklarda anlatılanlardan korkuyorlar. Oysa, dünyanın güneş sistemi ve evren içindeki yerini, onun hareketlerini, güneşteki reaksiyonları, evrendeki büyüklük ve mesafeleri düşünseler, asıl o zaman korkarlar.
Bir diğer konu ise semavi dinlerin kitaplarında yüzeyselliğin mücizeye dönüştürülmesidir. Basit bir konu ele alınarak öyle büyütülmüştür ki oysa ki bu konu insan ilişkilerinden bahsetmektedir. Oysa ki semavi dinler var olmadan önce eski inançlardan günümüze kadar gelen yazılı tabletler mevcuttur, bu tabletlerde kozmik doktrin ve ruhsal boyutlardan bahsedilmektedir. Örnek verecek olursak :
-Tevrat’ta, MÖ 12. yüzyıldaki Dorlar (Deniz kavimleri) göçünü ve bunun Ortadoğu topraklarındaki etkilerini anlatan tek bir satır bulunmaz. Mısır’daki Amon tapınağı duvarlarında ise deniz adamlarının bu göçü, devletler yıkışları, Mısır ordusunun bunlarla yaptıkları savaşlar anlatılmıştır.
-Tevrat’ta verilen pek çok ad gibi Davud da bir lakaptı. Bulunan tabletlerde Davidum kelimesi geçer. Bu, komutan veya savaş şefi anlamına gelmektedir. Caesar (Sezar), Çar veya Kayser gibi bir unvanken sonradan bir isme dönüşmüştür.
-İsrail dini Babil sürgününe kadar çok geriydi. Yahudilerin o bölgede öğrendiklerinden biri de Mehdi inancıydı. Bu inanç eski İran dininde, “Zerdüştçülük”te bulunuyordu. İranlıların, Yahudiliğin son biçimini almasında büyük etkileri söz konusudur.
Musa ve Yahudilik, Hayrettin Örs
Semavi dinlerin bir diğer çelişkisi ayırımcılık yapmalarıdır. Oysa ki insanlar dinlerinden bahsederken ırk ve millet ayırımcılığının olmadığını söylerler. Günümüzde tarikatların varlığını ve bu tarikatlar arasında yaşanan savaşları inanç tarihini okuyan herkes biliyordur. Yıllardır sünni –şii, katolik-provoslav savaşları ve diğer savaşları hatırlatmak gereksiz olur. Buna bir örnek verecek olursak :
Almanya’da, Nazi döneminde İsa’ nın Alman olduğu anlatılır, yazılırmış… 2000’lerde ise Türkiye’de, eski kültür bakanı Namık Kemal Zeybek’ ten bir iddia: Muhammed Türk kökenlidir! Çünkü onun atası İbrahim, Urfa civarında doğmuştur. Anadolu binlerce yıldır Türk yurdu olduğuna (?) göre… Muhammed Arap topraklarında doğup büyüdüğü için kültürel olarak elbette Arap’tır. Fakat ırken Türk’tür!
İşte bu örnek, Batı’ daki mazisi yaklaşık 200 yıl, Türkiye’ de ise 100 yıl olan milliyetçi / ırkçı ideoloji taraftarlarının, sevmedikleri veya düşmanı oldukları (farklı) bir ırktan, milletten çıkmış peygamber olgusu karşısındaki çıkmazlarını, tezlerindeki garabeti yansıtan iki örnektir.
Bir diğer konu ise semavi dinlerde erkek ve kadının eşit görülmemesidir oysa ki onlar dinlerinde erkek ve kadının eşit olduğunu söylemektedirler. Ama okuyan insan semavi dinlerde kadın ve erkeğin eşitsizliğini açıkça bilmektedir. Bir örnek:
Kadınlar tarlanızdır; onlara istediğiniz yönden varabilirsiniz… manasındaki ayetin iniş sebebi tefsirlerde yazılıdır. Malum; müfessirlerin çoğu, güya sahabelerin nakledilen görüşlerini dikkate alıp, ayetteki yönü pozisyon diye yorumlamışlar ve anal yani ters ilişkiye günah demişlerdir!
Daha önemli husus şudur: Muhammed’in sözleri de olsa, sonradan eklenmiş de olsa, bir ayet söz konusu olduğuna göre, konunun sahabeler arasında konuşulduğu, tartışıldığı kesin. Yani, dinimizin önderleri, mübarek insanlar, aralarında, karılarını, cariyelerini nasıl becerdiklerini konuşuyorlarmış!..
Bu yüzden ayetlerin iniş sebepleri yeniden yazılmalı bence…
Son olarak yazıma küçük alıntıları ekleyerek sizden ayrılıyorum:
“Tanrı diye bir şey yok, o kadar basit, diye başlıyor. Dünyanın yüzde doksan beşi böyle düşünmüyor diyorsun, öyle mi? Dünyanın yüzde doksan beşi böyle düşünmüyor çünkü dünyanın yüzde doksan beşi korkak! Burada işimiz bittiğinde ebediyen bitmiş olacağını kabul edemiyor!.. Hayat ölümü beklemektir, Alyoşa…”
Aydınlanma Değil, Merhamet, Alev Alatlı
“Kozmosta hiçbir büyüklük ifade etmeyen dünyamızın bir köşesinde yaşadığımız küçük hayatı çok önemsememeyi öğrendim. İnançların, insanların ölüme karşı çırpınışı olarak tanımlanabileceğini kavradım ve o andan itibaren samimi dindarları eleştirmedim. Bu işi siyaset olarak kullananlara ise nefretim arttı…”
Sevdalım Hayat, Zülfü Livaneli
“Dînî konularda kaynakların hiçbir şey ifade etmediklerini biliyor musun? Bir kaynak göstersem, kaynağın kaynağı gündeme gelir. Birbirine paralel iki aynanın arasında durmak gibi bir iş…”
İnsan mükemmel değildir, diyor Ortodokslar ama bilginin bir kısmı yanan bir çalıdan ya da Musa’nın fırtına bulutundan gelmiş bile olsa, İncil’i yazan insan… Bin yıllar içinde biriken kötü cümleleri ayıklayan bir redaktör gibi şurasını burasını kırpmış kitabın. Andrey’in yazdıkları nerede? Nerede İsa’nın çocukluğuna ait bilgiler? Son şeklinde yani kitlelerin eline ulaştığı şeklinde bunlar yok. Katoliklerin mali, siyasi, cinsel çıkarlarını gözetecek şekilde kesildi biçildi İncil…
Bundan sonraki durağım agnostiklik. Evet, gerçekten de insanın akıl erdiremediği muhteşem bir güç var ama din bunun cevabı değil.
İsa’dan 1400 yıl kadar önce Sanskrit yazılarında, ve İran (Farisi) edebiyatında rastlanılan güneş-tanrısı kültü; İ.S. 1. yüzyılda Roma’da görünür. İsa gibi Mitra da bir ahırda, kış solistinde (25 Aralık) bir bakire sayesinde doğmuştur. Başında hale ile resmedilir, havarileri ile son yemeğini müteakip, Baba’sına döndüğü anlatılır. Ancak, ölmemiş, göğe yükselmiştir. Yeryüzüne tekrar döneceğine, ölüleri dirilteceğine, hüküm gününden sonra günahkârları cehenneme göndereceğine inanılır. Mitra’ya iştirak edenler, vaftizden sonra ölümsüz olurlar. Mitra kültünün müridlerinden Roma İmparatoru Konstantin, 313 yılında 25 Aralık’ı Mitra’nın resmî doğum yılı ilân etmiş, ancak ihtidâ ettiği dinin Hıristiyanlık olduğunu söylemiştir. Milta kültü ile Hıristiyanlık arasındaki benzerliklerden bazıları, İsa’nın bir Pazar günü dirilmiş olması nedeniyle kutsal gün olması, mitra’ya tapanların papa dedikleri liderlerinin zaman içinde Vatikan’daki Papa’ya dönüşmüş olması, Myazda denilen Aşaîrabbani’nin Katoliklikte missa adını almasıdır.”
Aydınlanma Değil, Merhamet, Alev Alatlı
“Rusya’da Hıristiyanlık yüzeyseldir Güloya. Ruslar çoğunlukla şamandır. Hıristiyan ritüellerini anlamadan tekrarlarlar… Üçer kere öpüştüler ki, bunun Baba, Oğul, Kutsal Ruh üçlüsüne gönderme olduğunu sonradan öğrendim. Tanrı üçlemeyi sever, diye bir deyişleri var… Rus Ortodoks ruhaniyeti, tabiat güçleriyle iç içe yaşamak ve Batı’ya öykünme, bunlar Rus kültürünün üzerinde yükseldiği üç temel sütundur…”
Aydınlanma Değil, Merhamet, Alev Alatlı
“Dürüst olmak gerekirse, İncil’in [Eski ve Yeni Ahit’i (birlikte) kastediyor.] büyük bölümünün sistemli biçimde zararlı olduğu söylenemez ancak bu kitap epey tuhaftır. Bu, bizim hiç tanımadığımız ve birbirlerini genellikle tanımayan yüzlerce anonim yazarın, editör ve kopyacının dokuz yüzyıl boyunca düzenlemeler yaparak, değiştirerek, tercüme ederek, saptırarak ve geliştirerek karman çorman bir hale getirdikleri tutarsız belgelerden oluşmuş bir antoloji için gayet normal bir durumdur.”
Tanrı Yanılgısı, Richard Dawkins
Ave Ate Maledictum