Selahaddin Halilov Kimdir?
Selahaddin Halilov Kimdir?
Selahaddin Halilov – Azerbaycanlı filozof.
Selahaddin Halilov 22 Şubat 1952 yılında, şu anda Gürcistan sınırları içinde bulunan Borçalı ilinin Sarvan (Marneuli) ilçesinde doğdu. 1968 yılında liseyi birincilikle bitirdi ve aynı yıl kazandığı Azerbaycan Devlet Üniversitesi’nin fizik fakültesini 1973 yılında birincilikle bitirdi. Fizik bölümünde araştırma görevlisi olarak ataması yapılsa da Halilov doktora eğitimine felsefe alanında devam etti.
1976 yılında Bilimsel-Teknolojik Terakkinin Sistem-Yapı Analizi isimli doktora tezini savunarak felsefe alanında Dr. (Ph.D.) unvanını aldı. Doçentlik çalışmasını tamamladıktan sonra 1989 yılında Bilimsel-Teknolojik Terakkinin Mantıksal-Epistemolojik İncelenmesi isimli tezini başarıyla savundu. Aynı yıl profesörlük unvanı aldı ve Azerbaycan Pedagoji Üniversitesi’nde Felsefe Bölüm Başkanı atandı. 1991 yılında Azerbaycan’da ilk özel üniversite olan Azerbaycan Üniversitesi’ni tesis etti ve 2006 yılına kadar adı geçen üniversitenin rektörü görevinde bulundu. 1994 yılında Doğu-Batı Araştırmaları Merkezi’ni tesis etti ve hâla bu merkezin başkanlığını yapmaktadır. Prof. Halilov 1997 yılından “İpek Yolu” uluslararası bilimsel sosyal-siyasi dergisini tesis etti ve 2005 yılına kadar onun baş editörlüğünü yaptı. 2002 yılında Azerbaycan Felsefe ve Sosyal-Siyasi Bilimler Birliği’nin Yönetim Kurulu Başkanı seçildi. 2003 yılından itibaren “Felsefe ve Sosyal-Siyasi Bilimler” dergisinin baş editörlüğü yapmaktadır. 2006 yılından bu yana Azerbaycan Cumhuriyyeti Cumhurbaşkanlığına bağlı Tezlerin Yüksek Tasdik Komisyonu Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapmaktadır. Prof. Halilov 2007 yılında Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi’ne üye seçildi. 2009 yılından Felsefe, Siyasetbilim ve Sosyoloji branşlarında Tez İzleme Komisyonu başkanı olarak göreve başladı.
Prof. Halilov’un araştırmaları Bilim felsefesi, bilim hakkında bilim, epistemoloji, ontoloji, Doğu ve Batı medeniyetleri, felsefi kıyaslama ve fenomenoloji üzerine yoğunlaşmıştır.
Prof. Halilov 1972 yılında Azerbaycan’da ilk kez Genç Fizikçiler Okulu’nu tesis etti. 1981 yılında Azerbaycan Pedagojik Ünıversitesi’nde Genç Bilim Adamları’nın başkanı seçildi. 1988 yılında Azerbaycan Genç Toplumbilimci Bilim Adamları’nın başkanı seçildi. 1997 yılından Behmenyar Ödül Komisyonu’nun (Azerbaycan’da felsefeyle ilgili çalışmaları ödüllendiren kurum) başkanıdır.
Prof. Halilov 2000-2005 yıllarında Azerbaycan Parlamentosu’nun millet vekili ve Parlamento’nun “Bilim ve Eğitim” komisyonu başkan yardımcısı olarak görev yapmıştır.
Ödülleri ve Uluslararasi Bilimsel Kurumlardaki Üyelikleri
SSCB Bilgi Topluluğu Ödülü, 1987
Yusif Memmedeliyev Bilim Ödülü, 1992
Uluslararası Rektörler Konseyi`nin Azerbaycan temsilcisi, 1996
Rusya Ekoloji Akademisi üyeliği, 1997
Avrupa Yüksek Eğitim Topluluğu üyeliği, 2000
ABD Felsefe Birliği üyeliği, 2000
Uluslararası Husserl ve Fenomenoloji Araştırmalar Topluluğu üyeliği, 2004
ABD Siyasi Bilimler Birliği üyeliği, 2009
Muhiyiddin İbn Arabi Topluluğu üyeliği, 2009
Avrupa Bilim Felsefesı Birliği üyeliği, 2009
Bilim, Mühendislik ve Teknoloji Uluslararası Akademisi üyeliği, 2010
Rusya Felsefe Topluluğu üyeliği, 2010
New York Bilimler Akademisi üyeliği, 2010
Selahaddin Halilov, düşüncelerin ve medeniyetlerin farklı istikametlerde gelişiyor gibi görünseler de neticede aynı büyük vahdet idea’sında birleştikleri kanaatindedir. Daha doğrusu o, tarihin tekerleğini namütenahi döndüren gücün bu “vahdet idea”sı olduğuna inanmaktadır. Bu meyanda Halilov diyor ki, “Milletler farklı olsa da, adetler, dinler, diller farklı olsa da büyük ideanın yolu birdir ve insanlığın bütün büyük akıl sahiplerinin birlikte çabaları ile kat edilir.” İnsanlığın bu evrensel idea yörüngesinde şekillendiğini savunan Halilov, bu büyük “vahdet ideası”nın Doğu ve Batı’da akislerine yer vermekte ve bu anlamda Doğu’nun ve Batı’nın zirvelerini mukayese etmektedir. Müellif bu eserinde şaşırtıcı bir rahatlık ve üslup kıvraklığıyla “Kant ve Sühreverdi”, “Hegel ve Sühreverdi” ve “İbni Sina-Sühreverdi-Galile-Descartes” gibi filozofların felsefi sistemlerini mukayese etmekte, “Goethe ve Ahundov”u yahut Goethe’nin Faust’u ile Hüseyin Cavit’in İblis’ini karşılaştırmaktadır. Dahası, birbirine tümüyle zıt görünen Fuzulî ve Feuerbach gibi iki düşünürü bütün farklılıklarına rağmen aynı “vahdet idea”sı yörüngesine oturtabilmektedir. Doğrusunu söylemek gerekirse Halilov’un başarısının sırrı da burada yatmaktadır. Nitekim o, Fuzulî ve Feurbach gibi, biri dindar diğeri ateist olan ve iki farklı din ve kültürün düşünce değerlerinden beslenen düşünürlerin bir noktadan sonra müşterek bir fikirde, “vahdet idea”sında birleştiklerini bariz bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu meyanda Halilov adeta ön yargılarımızla savaşırcasına söz konusu iki büyük düşünürü şöyle mukayese etmektedir:
O, Hıristiyanlığı eleştirmekle birlikte, Hıristiyanlığın insana sevgi ile yaklaşımını somut sosyal çevre bağlamına getirdi. Fuerbach sevgiyi dine bağlılık çerçevesine yerleştirmeye karşı çıktı. Onun görüşüne göre sevgi dini duygu ile, inançla değil, akıl ile aynıdır. “Akıl evrensel sevgidir” (Fuerbach) Fûzulî’den üç yüz yıl sonra yeniden sevgiyi dinde eritmek gayretlerine karşı, dini duyguyu sevgi ile eritmek, insanüstü ideaları evrensel idealarla değiştirmek, dini eleştirmekle birlikte, yeni bir din, sevgi dini kurma çabası gösterdi. Ancak Fuerbach öğretisi inkâr üzerinde, Fûzulî öğretisi ise birlik üzerinde kurulmuştu, evrensel aşkla ilahi aşkın birliği. Kısmete bakın! Atalarımız o kadar yüksek olmuşlar ki, onların seviyesine çıkmanın yolu Batı felsefesinin anlaşılmasından geçmektedir. Biz bugün onlara dönmek için, onların seviyesini anlamak için önce Batı felsefesine, onun en parlak örneği olan klasik Alman felsefesine, Kant’a, Hegel’e, Fuerbach’a dönmek zorundayız.
Selahaddin Halilov; Kant, Fichte, Hegel ve Schelling gibi idealist bir filozof değildir; ama Karl Marx gibi ateist ve sosyalist bir düşünür de değildir. Bununla birlikte o, tefekkür alanında ideali olan ve sosyal alanda mükellefiyetler hisseden bir filozoftur. Bu yönüyle Halilov, Muhammed İkbal’e benzer. Tıpkı İkbal gibi o da evvela kendi milletine, sonra İslam dünyasına ve nihayet tüm insanlığa seslenir. İkbal, uzun bir uykuya dalan Şark’ı uyandırmak için insanın ve özellikle Müslüman milletlerin damarlarına şiirle ateş salmak istemiştir. İkbal; sözün, hissin, lirizmin ve şiirin gücünü kullanmak istemiştir; Halilov ise daha çok düşüncenin ve felsefenin güncünü kullanmak suretiyle Müslüman milletlerin dimağında, beyninde bir kıvılcım oluşturmak ve bilinçinde bir şimşeklenme yaratmak istemiştir. Mamafih her ikisi de insanın ve özellikle de Şark dünyasının mukadderatını değiştirmeği gaye edinmişlerdir. Bunun için onlar, bir taraftan Şark’ın zengin tefekkürünü, tarihi birikimi ve muhteşem kadim kültürlerini önlerine sererken, diğer taraftan da nice zamandır Batı karşısında duçar oldukları sefaletin mukadderatları olmadığını vurgulamaktadırlar.