Ruhçular Şarlatan Mı?

İstanbul’dan bir okuyucum, sayın İnci hanım, mektubunda ruhsal olaylara merakı yüzünden karşılaştığı durumu ve bu konuyu öğrenmek için gittiği bir dernekte kendisini “aydınlatmaya çalışan” ruhçuların anlattığı asılsız hikâyelerin etkisinde kalarak aylarca nasıl bunalıma düştüğünü belirtiyor. Bu gibi şikâyetler, son günlerde gittikçe artan bir biçimde dikkati çekmektedir. Ruhçuluk adı altında, ruhsal olayları korkulacak birer garabet gibi göstermeye çalışan ve kendilerini kurtarıcı olarak ilân edenler sebebiyle, halk sağlığını olumsuz yönde etkileyen bu abuk sabuk “açıklamalar”ın ardında ne gibi bir amaç bulunduğunu iyice görmek gerekir. Zira, ruhsal olaylar başlı başına bilimsel bir araştırma konusu iken, bu alandaki boşluktan faydalanan kötü niyetli kişilerin etkisiyle, bir tür şarlatanlığa alet edildiğini anlıyoruz.

Ruhsal olaylar elbette ki korkulacak veya çekinilecek birer garabet değildir. Bunlar, içinde yaşadığımız hayatın – diğer bütün olaylar gibi – doğal ve belirli şartlara bağlı değişik görünümlerinden ibarettir. Ancak, her zaman farkedilememesi sebebiyle ruhsal olayların az rastlanılır olması, karşılaşan kişi açısından muhakkak ki başlangıçta tedirginlik yaratıcı gibi görünebilir. Ama, bu konuları araştıran ve deney yolu ile bilgi edinen uzmanlar sayesinde, tedirginlik hali ortadan kalkarak insanların bu olayları doğru ve gerçek biçimde öğrenmesi sağlanabilmektedir.

Fakat, ruhçuluk denilen akıma kapılmış bulunanlar, bu olayları cin-peri masalları gibi anlatarak insanları korkutmaktan adeta garip bir zevk alıyorlar. Sonucunda da zararını biz görüyoruz. Bana ulaşan şikayetler arasından bazı örnekleri burada kısaca belirterek bu olumsuz etkiyi kısmen de olsa bertaraf etmeye çalışacağım.

ÖRNEKLER
Geçen Ocak ayında, genç bir üniversite öğrencisi telefon ederek “obsesyona kapıldığını ve bundan kurtulamayacağı için moralinin tamamiyle yıkıldığını” anlatmaya başladı. Kendisiyle karşılıklı görüşmemizin daha iyi olacağını söyledim ve böylece asıl problem de ortaya çıktı. Bazı şahıslar tarafından sürekli takip edildiğini, üniversitede bir öğretim üyesinin kendisi hakkında gizli planlar kurarak devamlı düşük not verdiğini, odasındaki gardroba saklanan görünmeyen birisinin geceleri zihnini karıştıracak fikirler yaydığını ve bunun uzaydan gelmiş olabileceğini, aslında bu görünmeyen kişiyi de üniversitedeki o öğretim üyesinin uzaydan çağırdığını ve birlikte bir tuzak hazırladıklarını anlattı. Tipik bir persekütif paranoya belirtisi olan bu ifadelerde ancak uzman bir hekimin tavsiyesine gerek duyulduğu açıkça belliydi. Oysa, temel psikiatri bilgisinden bile yoksun bir ruhçu takımı, daha ilk görüşmede hemen “obsesyon” damgasını vurarak, bu talihsiz gencin zihnini büsbütün karıştırmış ve kendisine bazı kitaplar da satarak, ilişkiyi kesmeden “ruhçuluk yolunda” aydınlanması sayesinde bu kötü ruhun tesirinden kurtulabileceğini söylemişlerdi.

Bedensiz bir varlığın zihnen etkisinde kalarak, gittikçe adeta ikili bir yaşam biçimine bürünen vakalara spiritüalizmde obsesyon denilmektedir. Ancak, eğer ruhsal olaylar hakkında deneysel bir bilginiz yoksa, üstelik medikal psikolojiden de hiç anlamıyorsanız, en basit bir depresyon haline bile obsesyon damgasını vurmanız mümkündür. Psikiatri kliniklerinde yanlış teşhis sebebiyle, aslında gerçek bir obsesyon vakasının bir türlü tedavi edilemediğini görmek de mümkündür. Fakat, önce mutlaka uzman bir hekime danışmak ve ancak ondan sonra tatmin edici bir sonuç alınamazsa, yine hekim kontrolünde olmak kaydıyla bu konuları iyi bilen bir uzmana danışmak gerekmektedir. Ruhçuların iddia ettiği gibi, psikiatri bilimi saçmalık değildir ve hekimler de şarlatanlık yapmazlar. Aksine, bu gibi iddialarla ortaya çıkanların faaliyetine şarlatanlık demek daha uygun olur.

Diğer bir örnek vakada, bazı durumlarda bedeninden sıyrılıp çıktığını ve kendini yatakta yatarken gördüğünü ve korktuğunu söyleyen bir gencin durumu hakkında garip bir teşhiste bulunulmuştu. Ruhçulara göre, bu durumda başka varlıklar saldırarak gencin bedenine sahip olurlarmış ve onu etkisi altına alarak istediklerini yaptırırlarmış. Literatüre “astral projeksiyon” adıyla geçen bu durumun, başka varlıkların saldırısına uğramaktan çok, kişiye değişik bir idrak biçiminde gözlem yapma imkanı tanıyan bir yetenek olduğunu anlatabilmek için bazı deneme yöntemlerini uygulamasını tavsiye ettim. Sonuçta, bu genç kendi bedeninin o ana kadar farkına varmadığı bir boyutunu tanıma fırsatını elde etti.

Oysa, astral projeksiyon hakkında derme çatma masallardan başka bir şey bilmeyen ruhçular, yine aynı korkutma hevesine kapılarak, dualar okumasını ve kötü tesirlerden kurtulmak için “iyi varlıklar”ın yardımını çağırmasını tavsiye etmişlerdi bu gence. Yani, kaş yapayım derken göz çıkarmak gibi bir duruma düşmüşlerdi. Diğer yandan, yine “ruhsal aydınlanma” için gerekli kitapların satışı ve ruhçularla ilişkiyi keserse akıbetinin kötü olacağı telkini de unutulmamıştı. Ama, yardıma çağıracağı “iyi varlıklar”ın ne ölçüde iyi niyetli olacaklarını ve o an içinde bulunduğu korku ve endişe halinde hangi varlıkların yanaşacağını anlatmaya da gerek görmemişlerdi.

Ruhçuların ruhsal konulara nasıl baktığına bir örnek olarak, kendi şahit olduğum bir olayı da nakletmek isterim. Vaktiyle, bu ruhçuluk akımına kapılanlara birşeyler anlatabilmek amacıyla, kendileriyle uzun süre görüşmüştüm. Bir toplantı sırasında ortaya bir kitap getirildi ve Türkçeye çevrilerek basılması önerildi. Toplantı başkanı aniden hiddete kapılarak, “Bırakın bu şeytancı fikirlerle dolu saptırıcı kitapları! Sakın ola böyle şeyleri okumayın! Obsesyona uğrarsınız ve sizi ben bile kurtaramam sonra!” diye bağırdı. Ortaya getirilen kitaba bir baktım. Colin Wilson’ın The Occult adlı ünlü araştırmasıydı. Şeytancılıkla hiçbir ilgisi olmadığı gibi, ruhsal olayları son derece kuşkulu bir bakış açısıyla ele alıp örnekler veren bu kitap, kendi türünde son derece akademik bir çalışma sayılmıştı. Ama ne var ki, sayın ruhçu başkanın kitap okuma alışkanlığı olmadığı gibi, tek kelime İngilizce de bilmemesi bu araştırmayı şeytancılık ürünü olarak damgalamaya yetiyordu.

Literatüre spiritüalizm olarak geçen ve yüz yıllık bir gelişimi olan ruhçuluk akımı ile ülkemizdeki ruhçuların anlattığı garip hikâyeler arasında kısmen de olsa bir paralellik vardır. Ama, bunlara bakarak, ruhsal olaylarla karşılaşmaktan korkmanıza hiç gerek olmadığına kesinlikle güvenebilirsiniz. Ruhsal olaylar yaşamımızın doğal bir bölümüdür ve gerçeği ne kadar görebilirsek endişemiz de o oranda azalır. Bunun için de daima deney yolu ile bilgi edinerek, uzmanlaşmış araştırıcılara başvurmak zorundayız. Çay-pasta toplantılarında abuk sabuk hikâyeler anlatan veya “yüksek varlıklar”dan derin bilgiler aldıklarını iddia eden şarlatanlara kapıldığımız sürece, ruhen sağlıklı olanlar bile sonunda birer ruh hastası durumuna düşebilirler.

 

Halûk Akçam

  • Yorum yapmak için lütfen üye olunuz!!!