Psikolojinin Tarihi
Psikolojinin Tarihi ve Bilim Olma Süreci
İnsanoğlu kendisinin ve birlikte yaşadığı kişilerin tepkilerini tahmin etmek istemiş, bunları anlamaya çalışmıştır. Çünkü uyum ve varkalım bunu gerektirir. Antik Çağda, insanı anlama çabaları felsefe içinde yerini aldı. Yunan mitolojisindeki Psişe’nin adına ithafen bu dal “psikoloji” olarak adlandırıldı. Bu dal Yunan alfabesindeki “psi” harfiyle (?) gösterilir. Felsefi psikolojinin inceleme konusu da “ruh” olarak belirtildi.
Rönesansla birlikte felsefi psikolojinin konusu “zihin” oldu. İnsan zihni J. Locke ( Lak,1632-1704) ve D. Hume (Huym, 1711-1776) gibi empirist düşünürler tarafından ele alındı. Bilginin kaynağının duyum olduğunu ileri süren empirizme göre zihin doğuştan boş bir levha gibidir, deneyimlerle dolar. Karmaşık fikirler ve yüksek zihinsel işlevler basit fikirler arasında kurulan çağrışımlardan meydana gelir. Bu felsefenin psikoloji bilimine etkileri şöyle olmuştur:
• Bilimsel psikoloji sadece gözlenebilen, görgül olayları incelemelidir.
• Öğrenmenin bir türü, olaylar arasında çağrışımlar kurulmasını içermelidir.
Bilimsel Psikolojiye Doğru
Bilimsel psikolojinin kuruluşuna yön veren diğer öncüler arasında G. W. Leibnitz (Laybniz, 1646-1716) ve I. Kant (Kant, 1724-1804) gibi bazı Alman düşünürleri vardır. Bu filozoflar zihnin dinamik bir varlık olduğunu, zaman içinde değişim gösterdiğini öne sürmüştür. Onlara göre zihin sadece deneyimler sonucu oluşmamaktadır. Zihnin bazı özellikleri doğuştandır. Psikolojinin bilim öncesi olan döneminin sonlarında ünlü fizyolog/fizikçi H. Von Helmholtz (Fon Helmholtz, 1821-1894), bir zihinsel süreç olan algılamanın fizyolojik temellerini deneylerle ortaya koymuştur. Böylece, zihinsel süreçlerin deneysel yani bilimsel yöntemlerle incelenebileceğini göstermiştir.
Bilimde, olayların ölçülebilmesi gerekir. Matematikçi ve aynı zamanda bir filozof olan G. T. Fechner (Fehner, 1801-1887) zihnin ölçülmesinde kullanılacak psikofizik teknikleri geliştirmiştir. Alman filozofların görüşlerinin psikoloji bilimindeki uzantısı şöyle olmuştur:
• Psikolojik olayların bir kısmı doğuştandır.
• Zihin, uyarıcıları örgütler; zihindeki bilgi uyarıcının aynısı değil, onun yeniden düzenlenmiş şeklidir.
Bilimsel Psikolojinin Kurulması ve Ekoller Dönemi
Yukarıdaki gelişmeler, W. Wundt (Vundt, 1832-1920)’un 1879’da psikoloji bilimini kurmasına zemin hazırlamıştır. Kurduğu bu bilim dalını, Wundt “Yeni Psikoloji” olarak adlandırmıştır. Böylece, bilimsel psikolojiyi daha önce felsefe içinde yer alan psikolojiden ayırmıştır. Wundt Yeni Psikoloji’yi, zihni bilimsel yöntemler kullanarak ve deneysel çalışmalarla inceleyen bilim dalı olarak tanımlamıştır.
Klasik Davranışçı psikologların reddettiği “zihin” kavramı, 1950’li yıllardan sonra psikolojinin tanımına “biliş” olarak geri gelmiştir. Bunu sağlayan psikologlar, psikolojiyi “doğrudan gözlenebilen davranışların yanı sıra, standart koşullar altında yapılan davranışlardan dolaylı olarak çıkarılan bilişsel süreçler”i inceleyen bilim dalı olarak tanımlamıştır. E. C. Tolman (Tolmın, 1886-1959), E. R. Guthrie (Gatri, 1886-1959) ve C. L Hull (Hal, 1884-1952) gibi Yeni Davranışçılar sayesinde, çağdaş psikolojide incelenmekte olan üç davranış türünden ikincisi de (dolaylı olarak gözlenen davranışlar) psikolojinin tanımına girmiştir.
Psikolojinin tarihsel gelişiminin bu özeti, onun önceleri felsefe içinde olduğunu göstermektedir. Bu dönemde önemli ve yararlı görüşler geliştirilmiştir. Bilimsel psikolojinin kurulmasını izleyen ekollerin her biri psikolojiyi farklı şekilde tanımlamıştır. Böylece psikoloji biliminin kapsamı giderek genişlemiştir. Çağdaş psikolojinin kaynaklarını oluşturan bütün bu gelişmelerin sonunda çok sayıda alt dalı olan bir bilim dalı, toplumlarda önemli yeri olan bir meslek ortaya çıkmıştır.
Bilimsel Psikolojinin Türkiye'deki Gelişimi
Batıda bazı felsefi gelişmeler (Empirizm gibi) ve ekoller (Yapısalcılık gibi) bilimsel psikolojinin kurulmasını sağlamıştır. İslam Medeniyeti'ndeki gelişmeler veya öne sürülen görüşler ise psikoloji bilimini ancak dolaylı olarak ilgilendirmiştir. Düşünürler ruh ve mutluluk gibi konularla ilgilenmişlerdir. Mutluluğun ruhsal olma yanında bedenle de ilişkili olup olmadığı üzerinde durmuşlardır. Pek çok edebiyat eseri belirli bir duygu türü olan aşk üzerine yoğunlaşmıştır. Ancak aşk, günümüz teknolojisiyle dahi bilimsel kapsamda ele alınamamaktadır. Görüldüğü gibi, uzak tarihimizde psikoloji olarak düşünülebilecek etkinliklerde ele alınan konular, çağdaş psikolojinin üzerinde durduğu konuların dışında olmuştur.
Tanzimatın ilanı ile Batılılaşma hareketleri başlamış, bu dönemde özellikle Fransa ile ilişkiler artmıştır. Fransız etkisi; sosyal bakış açısı, felsefe ve eğitim alanlarında hissedilmiş, bu etkiler ülkemizde psikolojinin eğitim psikolojisi, gelişim psikolojisi ve sosyal psikoloji gibi alt dallarının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu dönemde yurt dışına eğitim için öğrenci yollanmış, tıp eğitimi Fransızca verilmeye başlamıştır.
Bu dönemin psikolojiye katkısı, genelde, psikolojiyi ilgilendiren konulardaki çeviri ve konferans etkinlikleri şeklinde olmuştur. Hoca Hasan Tahsin, 1870’te İstanbul Üniversitesinde psikoloji dersi vermiş ve ölümünden sonra yayımlanan bir psikoloji kitabı yazmıştır. Mustafa Sati sosyal bilimler alanında konferanslar vermiş, yetenek ve zekâ konusunda çeviriler yapmıştır. Baha Tevfik maddeci felsefe ve pozitivizmi aktif olarak savunmuş, arkadaşlarıyla Felsefe dergisini çıkarmış, Zekâ dergisinde makaleler yazmıştır. Ahmet Mithat yazılarıyla psikolojinin popüler olmasını sağlayan bir gazetecidir; aynı zamanda, çocuk psikolojisi ve eğitim konusunda çeviriler yapmıştır. Hüseyin Cahit Yalçın ve Avni Başman modern toplumu oluşturabilmek için Avrupa sosyal bilimlerinin kullanılması gerektiğini savunmuşlardır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde, Batı'nın “ilim ve fen” anlayışının ülkeye getirilmesi üzerinde duruluyordu.Bunun için üniversitelerin kurulması gerektiği anlaşılmıştı. Bu doğrultuda, Darülfünunda görev yapmak üzere Almanya’dan profesörler davet edilmiştir. Gelen bilim insanları fen bilimleri alanlarında yeni kurulan kürsülerde (botanik, kimya ve fizik) dersler vermiştir. Sosyal bilimler alanında da kürsüler (iktisat, arkeoloji, ilkçağ tarihi, filoloji) kurulmuştur. Bir kürsü de psikoloji alanında kurulmuştur. Psikoloji biliminin ülkemize girmesinin başlangıcı işte bu gelişmelerdir