Olayların Amacı
Aklımıza çoğu zaman şöyle bir soru gelir. Acaba evrende olup duran tüm olayların oluşumundaki amaç nedir? Şimdiye kadar ileri sürülmüş olan fikirler bu soruya tam bir yanıt vermek konusundaki aczimizi göstermeye yeterlidir. Bununla birlikte bugünkü realitemiz içinde şu kadar söyleyebiliriz ki, çevremizde gördüğümüz tüm olayların cereyanında sürekli olarak derece derece bir ilerleme ve asla geri dönmeyen bir ilerleme tekâmül gidişi vardır. Her şey iyiliğe, güzelliğe doğru ve daha yüksek kudret kazanmak üzere ilerliyor.
Yaşamımız boyunca ortaya çıkan olayları genellikle hoş görmeyiz ve hattâ onların kendi varlığımız için tehlikeli olduğunu düşünürüz. Bu da nedensellik hakkındaki bilgisizliğimizden kaynaklanan yanlış bir anlayıştan ibârettir. Nasıl ki, önceden çirkin ve zararlı görünen ve belki de sadece görünüş olarak felâketimize neden olan bir olayın, sonradan yararlı sonuçlar doğurduğuna çok kez tanık olmuşuzdur. Şahsen ben yaşamımda hiç hoşuma gitmeyen ve üzüntüyle karşıladığım birçok olayın; uzun zaman sonra, gerçek esenlik ve mutluluğuma yardım edici başka büyük olayları hazırlamış olduğunu görerek, bir zamanlar onlara karşı isyankâr davrandığımı anımsadıkça üzülmüşümdür. Herkesin yaşamında da, bunun en az birkaç örneği vardır:
Bir gün en büyük felâketle karşılaşırsanız, o gün o felâketin sizle hiçbir anlamlı iyi tarafı yoktur. Hatta siz onu bir gaddarlık biz zulüm olarak kabul edersiniz ve teselli kabul etmez ıstıraplar içinde kıvranırsınız. Tüm isyan hisleriniz kabarır, her şeye ve hatta sizce kutsal tanınmış varlıklara bir küfredebilirsiniz. Dünyadaki iyilik ve adalet kavramlarının boş şeylerden ibâret olduğunu söylemeye başlarsınız. Fakat bu karanlık hükmünüzde ne kadar aldanırsınız! Sizin bu durumunuz, evde kimse yokken beş katlı bir binanın üst katından aşağı yuvarlanmasın diye, kapalı bir odaya hapsedilen küçük ve bilgisiz bir çocuğun ıstıraplı ve isyankâr durumundan farksızdır. Eğer çocuğun o sıradaki arzu ve eğilimlerine nüfuz edebilirseniz, onun bu durumundaki mantıksızlığın, sizinkinden daha çok sâfiyâne ve masumâne olmadığını anlarsınız. Onun göz yaşlarıyla sizinkiler aynı nedenin, yani bilgisizlik ve görgüsüzlüğün sonucudur. Nasıl ki siz de az çok bir zaman sonra, ıstırabınızı gerektiren olayların, sizi büyük tehlikelerden korumağa ve size huzur dolu günler getirmeye neden olduğunu görebilecek bir duruma gelince, önceki isyanlarınızın ne kadar yersiz olduğunu dudaklarımızda hafif bir tebessümle anımsayacak ve filozofça düşünmeye başlayacaksınız.
Her şey iyiliğe, her şey Mutlak Yaratıcı’nın hiçbir şeyle karşılaştırma kabul etmeyen, ancak sevgi sözcüğüyle ifâde edebileceğimiz, O’nun İlahi İlgisi’nin çekimine kapılmış olarak ebedi olgunluk mertebelerine doğru ilerlemektedir. İşte bu yükselişi hazırlayan ön safta görebildiğimiz yasa da Sebep-Sonuç Yasası’dır. Bu yasa, evrenlerin o kadar güzel bir yasası, İlahi İlgi’nin o kadar âdilâne ve çekici bir ortaya çıkışıdır ki, insan ona nüfuz edebildikçe ve onun tükenmez anlamlarını yudum yudum kavrayabildikçe, yalnız çevresinde gelip geçen olayları anlayıp zekâsını arttırmak gibi tekâmül yolunun zorunlu fakat çorak bir kenarında yürümekle kalmaz, aynı zamanda her an karşısına çıkan bin bir türlü ıstırabın anlamlandırdığı güzelliği ve yaşamın sonsuz cilveleri nedenleriyle birlikte anlamak ve bundan dolayı mutluluğu doya doya deneyimlemek olanağını da elde etmiş olur. Böylece insan ruhu; yüksek, şuurlu ve kendinden geçecek derecede, kendisini yaratan Hâlık’a karşı duyduğu sevgi tufanı içinde akıp bizce bilinmeyen yörelere doğru gider.
Selim akla sâhip olanlar bilir ki; nasıl olayla karşılaşırsa karşılaşsın, o olay yakın ya da uzak bir gelecekte kendisine mutlaka bir iyilik getirecektir. Fenalık sandığımız her şey gelecek bir iyiliğin müjdecisidir. Fenalık/kötülük gerçekte yoktur ama bu sözün anlamını böylece kabul edebilecek kaç kişi bulunur! İşte bunun içindir ki, dünyada henüz ne kadar ıstırap, ne kadar çok gözyaşı ve bu gözyaşlarını besleyen ne kadar yanlış görüşler ve inanışlar vardır!
Ben bilirim ve kabul ederim ki bana kötülük yapmak isteyen bir kimse, bilmeden iyilik yapmaktadır ve bu kimse çok zavallı bir gâfildir. Çünkü eğer bu kimse bana yaptığı bu “kötülük”ün büyük iyiliklere getireceğini bilecek kadar çok bilgili olsaydı, bu kötülüğü bana yapmazdı. Bu, benim bugüne kadar varabildiğim en yüksek realitemdir ve ben bunu yükseltici ıstırabın bağlı bulunduğu Sebep–Sonuç Yasası’ndan öğrendim. Bana kini, intikamı ve gelip geçici göreceli değerler ve kavramlar için boş yere kavgayı unutturan büyük bilgi bu oldu.
Acaba herkes böyle düşünebilseydi, bundan dolayı olayları kabullenişlerinde belirecek birlik–beraberlik anlayışının; bugün en korkunç bir cehennemden beter olan dünyayı, ruhlar için biraz daha sâkin, biraz daha huzurlu bir köşe haline sokmasına yardımı olur muydu dersiniz?
Fakat ne yazık ki, dünyanın belki daha çok uzun bir süre bir cehennem halinde kalması kaçınılmaz görünüyor. Çünkü orada o cehennemi hayattan ve onun sayısız acılarından yararlanarak yükselmek gereksinimi içinde bulunan birçok varlık vardır. Biz kendi hesabımıza, dünyayı bu durumda görmekten ne kadar ümitsizleşiyorsak, onlar hesabına da bu durumu o kadar zorunlu görüyoruz. Çünkü bu durum, nedenselliğin değişmez ve çok değerli bir ortaya çıkışıdır.
Bedri Ruhselman