Morfolojik Olarak Şiddetin Gramatik Ayrımları
Önce birtakım ansiklopedileri karıştırarak “şiddet” maddesinin karşısına yazdıkları rafadan yumurtaları bir bir okudum.
Vay canınaydı!
Ama bununla da yetinmeyip bazı temel eserlerin içinden şiddetin eserlerini çıkardım.
İlginçtir, “eser ve keser” arasındaki göz ardı edilemez ve kayıtsız kalınamaz ilişki de tam bu sırada kafama dank etti.
Çünkü keser, şiddet mefhumu etrafında eser veren canilerin sık sık başvurdukalrı nanelerden biriydi.
Demek ki dedim, keser ile adam kesmenin ayrı bir algılama düzeyi ve tarif edilemez bir nostaljisi var.
Durum vahimdi.
Patiska pazen üç parsel arsaydı nasılsa…
Öyleyse hodri meydan olmalıydı.
Morfolojik olarak şiddetin gramatik ayrımlarına eğilmeye başladığım günlerin birinde, bir akşam alacasında bu memleketin herhangi bir şehrinin herhangi bir sokağında babaların “işten eve” dönme vakitlerinin yaklaştığı bir demde, camlarda dışarıya uzanan telaşlı anne bakışlarını keşfettim.
Anneler huzursuz ve tedirgindi.
Babalar neredeyse evlerine döneceklerdi.
Fakat o yaramaz çocuklar, bir türlü sokakta oyundan kendilerini alıp da eve dönmek bilmiyorlardı.
Bundan sonrasını evlerinin pencerelerinden sokağa doğru sayhalanan annelerin ağızlarından dinleyelim:
“Ula Memeet! Baban şinci gelir. Çabuk eve. Aşağı inersem kulaklarımı kopartırım!…”
“Kızım ben kime diyorum ha? Gözün çıksın e mi! Boynun altında kalsın… Gir çabuk içeri bakiim!”
“Oğlum o ellerinin hali ne öyle? Hıı? Ne o eller! Ellerini kesiiim de gör sen!”
“Ismaiil! Geliyor musun gelmiyor musun? Günah benden gitti Ismail: Baban gelsin de gör! Etlerini lime lime ettiriceem…”
“Niyazi kime demişem Niyazi. Gelmiyim aşşah! Vallah oyaram dolma yaparam seni! Ula çabuk eve Niyazi!”
“Kafan kopsun Engin. Gir ulan eve!..”
Tüm bunlardan sonra ve hatta:
“atam tutam men seni
şekere katem men seni
akşam baban gelen de
öğüne atam ben seni”
türküsüne rağmen akademik araştırmalarım ve pratik gözlemlerim neticesinde şu kanıya varmış oldum:
dileyen şiddet olgusunda ne hikmet isterse döktürsün.
İşin müsebbibi annelerdi.
Kafalar kopuyor, bedenler vdağlanıyor, gözler oyuluyor, kulaklar kopartılıyor ve bu parça parça edilmiş bedenler ve muhtelif uzuvlar akşam olunca “şekere katılmış” olarak babaların önüne atılıyordu.
Şiddet kelimesi terminolojik olarak hafif kalıyordu tüm bunların yanında.
Anneler Günü ve benzeri fantazyalarla birer merhamet abidesi haline getirilen ebeveynlerimiz çocuklarımızı her akşam kesmeye doğramaya teşebbüs ediyorlarıd.
Akşam saatlerinde memleketimizin sokaklarında tehditkar ve kurmaca bir vahşet kol geziyordu.
Tabii, “kol” nasıl gezilirse artık…
Tuhaf bir milletizdir.
Yazdıklarımızı ciddiye alanlar bile çıkabilir aranızdan.
Ama ben olaya morfolojik olarak yaklaşıyorum demiştim.
Yani biraz “spor olsun” kabilinden.
Evet anneler cephesinde durum böyleydi.
İbrahim Sadri