Maldoror'un Şarkıları
Cinsellik, bedenli bir varlık olan insan için özellikle türünün sürmesi açısından önemli görülmüş. Batı düşüncesinde örneğin Aziz Thomas ve Kant, üremeye yaramayan cinselliğe karşı çıkıyorlar; özellikle, kendi kendini cinsel doyuma ulaştırmaya. Böyle bir cinsellik, tenin doğaya karşı işlediği suçtur. (Crimina carnis contra naturam). Aynı cins arasındaki cinsel ilişkiler (sexus homogenii) insanın amacına aykırıdır; çünkü insan amaçlarının en önemlilerinden biri türünün sürmesidir.
Çağımız, bu anlayışa karşı geliştirilmeye çalışan düşüncelerin canlandırıldığı bir çağ. Dokunmanın, “tensel değme”nin, tensel yaklaşmanın anlaşılmaya, yorumlanmaya çalışıldığı bir çağ. Cinselliğin “uslu” bir araç haline getirilip, insan türünün devamını sağlayan bir içgüdü gibi anlaşılmasının diğer ucunda, yerinin cok fazla abartıldığı, bir yaşama enerjisiyle özleştirildigi, yaşamın neredeyse tümünü işgal eden bir etkinliğe donüştürüldüğünü de görebiliyoruz.
CiNSELLİĞİN DİLE GETİRDiKLERi
Bu yazımda, cinselligi bir “haberleşme” olarak yorumlamanın ilk ipuçlarını vermeye çalısacağım. Soru temelde şu: Cinsellikle dile gelen nedir? Cinsellik ne anlatır? Bir insan bedeni ne söyler? Bir bedenin diğerine dokunması ne demektir? Dokunma nasıl bir iletişimdir? Bize ne söyler?
Ahlak sorusu: Cinsellikle ne dile gelmeli? Kendimi anlatırken cinselliğin yeri ne olmalı? Heidegger anlamında ontolojik soru: Cinsellikle varlığın sesini nasıl duyarız? (Cinsellik, biz sevişenlerle, masturbasyon yapanlarla, eşcinsel ilişkiye girenlerle, topluma, siyasal yapıya, ekonomik düzene, toplumsal ve kültürel ilişkiye ne söyler?
Cinselliğe bir araç olarak bakıldığında, amacın üreme, yaşamı sürdürme gücü, enerjisi olduğu söylenebilir. Cinsel birleşmenin verdiği heyecan, zevk, coşku bu aracın amacına “hizmet ederken” ortaya çıkan bir durumdur. Bu zevk, Batı kültüründe zaman zaman aşağılanmış, “günah”, “ayıp” sayılmıştır. “Şehvet” dizginlenmediğinde insanı “yolundan” çıkaran, “akıllı” karar vermesini engelleyen aykırı bir güçtür. Bu anlamıyla cinsellik, doğanın bir oyunudur; amaç üremedir; “zevk” bu üremenin sağlanması için ortaya konmuş bir “yem”dir, bir tuzaktır. Üreme, dindar için tanrı buyruğudur; bu amaç doğrultusunda ona hizmet için bu yemi yutabilir. Bilimsel gorünümlü savlar açısındansa doğanın içimize koyduğu bir enerjidir ve bu enerji “sağlıklı” biçimde kullanılmalıdır; bir anlamda “makina” olan insanın “enerjisinin boşalması”, akıp giderek bedenin yeni dolmalarına olanak sağlaması gerekmektedir.
ZEVK ÖĞESİ
Ama insan, cinsel yakınlaşmasında, birleşmesinde “üremenin” ötesine geçebiliyor; doğumu denetleyebiliyor; artık tıptakı ilerlemeler sonucunda, doğum işin penisin spermlerini vajinaya bırakması da gerekmiyor. O zaman, cinsel ilişki bedenin enerji akışım ayarlamada, sağlıklı kalmada gerekli bir “ilaç?” oluyor, belki bir vitamin.
Zevk öğesini küçümsemede iki temel anlayış burada; yüce gücün emri ya da bedenimizin sağlığı açısından, doğaya uyumun bir sonucu olduğu icin sevişiyoruz. Zevk ikincil bir önem taşıyor; bir diğer anlatımla, zevk, bir yan üründür. Bu anlayışta cinsellik “haberleşme” olamaz; neredeyse bir görevdir!
Zevk öğesini abartan görüşlere gelince: Cinsellik bir “teknoloji” olmuştur; bir sanayi artık; zevki en uç noktalara ulaştırmak için ilaçlar, kremler, teknolojik araç gereç kullanılmaktadır. Zevk peşinde olmak her zaman doğa dışına çıkmak anlamına gelmez; doğada haz arayışı vardır: İnsanlarda ve bazı hayvan türlerinde masturbasyon söz konusudur; yine insanlarda ve bazı hayvan türlerinde üreme amacı dışında cinsel davranışlar gözlemlenebiliyor, homoseksüellik gibi.
CİNSEL ETKİNLİK VE ANLAM
Hem doğaya ya da ilahi bir emre uyma anlayışıyla- gercekleştirilen hem de cinsel zevki abartan gorüş cinselliği ‘küçümsüyor, onun bütünselliğini, “haberleşme” olan yanını görmezden geliyor. Cinsel zevk tek başına cinselliğin önemini gostermiyor. Cinsellik bu durumda bir araçtır; kullanılıp atılacak, sömürülecektir.
Eski Yunanlı erkek soyluların doğayı insan aklından daha aşağıda görmeleri, erkeğin erkeğe duydugu cinsel ilginin bir üstünlük olarak anlaşılması demekti: Doğayı aldatacak denli güçlü bir akıl!
Peki, “haberleşme” olarak cinsellik, zevkin, doğaya ya da akla, ilahi emre uyumun ortaya çıkardığı cinsellikten çok mu farklıdır?
Fark şurada: Cinsel yaşantı “okunacak”, yorumlanacak, anlaşılacak, anlatılacak bir “etkinlik” icinde anlamlıdır. Cinsel yaşantı “yapayalnız” bir yaşantı değildir. Yalnızlıkta noktalanan bir “haz” değildir. Bir eksikliğin, bir açığın “giderilmesi” degildir. Bu hazzın öncelikle evrenle ilgili, “kozmik” bir anlamı vardır. Bu anlam, bizi, bize; içimize, bir başınılığımıza tıkmaz, bizi “öteki” insana doğru açar, ötekini bize açar. Tanı-madır, öğrenmedir; okşama, Türkçe’de böyle bir sozcük şimdilik yok ama “okşamadır”; evren içinde varoluşun, bu varoluşu diğer insanlarla üleşmenin başarılmasıdır; okşadığım beden, bedenimle konuşur: İletidir okşamak: Yanındayım, seni onaylıyorum, kabul ediyorum, bireysel varlığımın kapısıyla evrende insan olmanın, varolmanın kapısını açıyorum, sen de aynı kapıları açıyorsun bana, bu anlamda cinsellik bir açışmadır. Dokunarak konuşmadır.
ARAMAK VE “NEREDESİN?”
Cinsellik bu haberleşme boyutunun dışına alındığında, belli davranış kapılarına takılıp kalmış; “güçlülük”, “güçsüzlük”, “kadınlık”, “erkeklik” gibi değerlerin girdabı içinde dönüp duruyor. Porno filmlerde herkesin birarada olmalarına, üleşiyormuş gibi gorünmelerine karşı, tek başlarına hazlarla kalakalmaları, sevişmenin çift kişilik masturbasyona dönüşmesi, sevişenlerin birbirlerine ulaşamamaları, sevişme sonrası hep aldığı ya da verdiği hazlardan ayrı ayrı söz etmeleri, sevişirken varlıklarının bütününe ulaşamayıp, kendilerini ve karşılarındakini yaşayamadıklarını gösteriyor. Bu anlamda sevişmek, aramaktır; sevgiliyi aramak. Sevişmek bir “neredesin?”dir. “Bu sen misin? Daha nesin? Daha nerelerdesin?”dir.
ŞİMDİKİ GİBİ OLMAYACAK
Toplumda yaygın görüşlerin, inanışların dışında cinsel davra-nışlar sergilemenin, dünyayı değiştirmede, yaygın gorüşlere karşı çıkmada bir ayrıcalık olduğunu sanmakla, cinselliğe açık bir yaşamın dünyanın değiştirilmesi icin bir engelmiş gibi anlamak iki temel yanlışı yansıtıyor. Şu ya da bu cinsel tercihin kendi başına hiçbir anlamı yok: Cinselliğin kozmik ya da ontolojik alanına, sevişenlerin birbirlerini, birbirlerindeki dünyaları üleşmelerine olanak sağlayan bir sevişme duyarlılığı taşımıyorlarsa. Geleceğin dünyasında cinselliğin yeri, önemi, anlamı elbette cinsellik gibi olmayacak; elbette cinsellik kaşınan bir yeri kaşımak gibi anlaşılmayacak; elbette cinselliğe duygu, düşünce, toplum, kültür, varolma boyutları kazandırılacak. Devrimi böyle bir cinsellik anlayışı yapacak. Ham halat saplantılarla, teşhirci abartmalarla cinselliklerinde evrene, insanlara ulaşamayanların, cinselliği dünyayı değiştirmede itici bir güç olarak görebileceklerini sanmıyorum.
Yeni bir dünya için, cinselliğin yeni yorumlarına gerek var. Olanı olanca çirkinliğiyle, basma kalıp abartmalarla anlattığımız dünyanın yaşanası bir yanı olabilir mi?
*·Papirüs Kültür Sanat Dergisi, Sayı 23, Ocak 1999