Johann Kaspar Schmidt Kimdir?
Johann Kaspar Schmidt (Max Stirner) Kimdir?
Alman düşünür.
25 Ekim 1806’da Bayreuth‘da doğan Max Stirner (Johann Caspar Schmidt), flüt yapımcısı bir babanın ve ruh hastası bir annenin tek çocuğuydu. Johann Caspar, ortaokul ve lisedeyken öğretmeni Hegelci Georg Andreas Gabler’in çalışkan öğrencisi olur. Liseyi bitirdikten sonra Berlin’e gider ve Hegel’in yanında okur (1826-1828). 1828’de Berlin’den ayrılıp Erlangen’e gider ve burada en az bir sömestr felsefe okuduktan sonra dört yıl kadar Almanya’yı dolaşmak üzere öğrenimine ara verir. 1832’de tekrar Berlin’e döner ve iki yıl geçmeden Schulgesetze (Okul Yasaları) adlı çalışmasıyla öğrenimini bitirir. 1839-1844 yılları arasında özel bir kız okulunda öğretmen olarak çalışır. Öğretmenlik çalışması hem okul idaresini hem de öğrencileri pek memnun eder. 1843’te Marie Daehnhardt ile evlenir. Stirner, 25 Haziran 1856’da Berlin’de ölür.
1842-1844 yıllarında Stirner çeşitli günlük gazetelerde çok sayıda ilginç (edebiyat, sanat, din eğitim vb. içerikli) makaleler yazar. Özgürler Kulübü’nün aktif elamanı olarak Prusya yönetimini şiddetle eleştirir ve aynı zamanda bu yönetimin yıkılmasını amaçlayan otonom birlikteliklerin kurulmasından yana yazılar da yayımlar. Marx’ın çıkardığı Rheinische Zeitung’da Das unwahre Prinzip unserer Erziehung oder Humanismus und Realismus adlı eğitim ve hümanizm eleştirisini yayımlar (1842). Sonbahar 1844’te Der Einzige und sein Eigentum (Biricik ve Kendiliği) adlı eseri yayımlanır. Feuerbach, B. Bauer, Hess tarafından gelen eleştirilere Stirner, 1845’te Rezensenten Stirners adlı yazısıyla karşılık verir.
Özel yaşamlarında Max Stirner’den hayranlıkla söz eden ünlü filozoflar, eserlerinde onu ya hiç anmaz ya da bir iki yan cümleyle göz ardı ederler[2]. Ancak bu “yan cümleler” içerikleri açısından merkezi bir önem taşımakla dikkat çeker. Stirner’in tuhaf alımlama tarihine bir kez daha işaret etmek amacıyla birkaç örnek sunmak yararlı olacaktır.
Karl Marx, Stirner’in eserinden etkilenmesi sonucu garip bir duruma düşer. Feuerbach’tan ayrılır ve Stirner’e yanaşmaz ama alelacele intikam hırsıyla sözcüğü sözcüğüne yanıtladığı BvM’ne bir Anti-Stirner’le (“Alman İdeolojisi”) karşılık verir. (K. Marx/F.Engels - Werke, Band 3,Dietz Verlag, Berlin 1983). Baştan sona kadar polemik içerikli ve bir cambazın sahip olduğu yeteneklerle kaleme alınan bu eser, Marx’ın felsefi bir kriz yaşadığını ve bunun neticesi olarak da Stirner’e olan nefretini sergiler. Neticede Marx, Stirner eleştirisinde, Stirner’i yok etmek için, Sloterdijk’ın deyimiyle, kendi “ölümünü göze almaktadır”. Marx’ın Anti-Stirner’i, Stirner’in etkisinde bocalayan Marx’ın felsefi krizinin en berrak kanıtıdır. Benzeri bir krizi daha sonra Nietzsche yaşayacaktır.
Johann Kaspar Schmidt (Max Stirner) Kimdir?
Alman düşünür.
25 Ekim 1806’da Bayreuth‘da doğan Max Stirner (Johann Caspar Schmidt), flüt yapımcısı bir babanın ve ruh hastası bir annenin tek çocuğuydu. Johann Caspar, ortaokul ve lisedeyken öğretmeni Hegelci Georg Andreas Gabler’in çalışkan öğrencisi olur. Liseyi bitirdikten sonra Berlin’e gider ve Hegel’in yanında okur (1826-1828). 1828’de Berlin’den ayrılıp Erlangen’e gider ve burada en az bir sömestr felsefe okuduktan sonra dört yıl kadar Almanya’yı dolaşmak üzere öğrenimine ara verir. 1832’de tekrar Berlin’e döner ve iki yıl geçmeden Schulgesetze (Okul Yasaları) adlı çalışmasıyla öğrenimini bitirir. 1839-1844 yılları arasında özel bir kız okulunda öğretmen olarak çalışır. Öğretmenlik çalışması hem okul idaresini hem de öğrencileri pek memnun eder. 1843’te Marie Daehnhardt ile evlenir. Stirner, 25 Haziran 1856’da Berlin’de ölür.
1842-1844 yıllarında Stirner çeşitli günlük gazetelerde çok sayıda ilginç (edebiyat, sanat, din eğitim vb. içerikli) makaleler yazar. Özgürler Kulübü’nün aktif elamanı olarak Prusya yönetimini şiddetle eleştirir ve aynı zamanda bu yönetimin yıkılmasını amaçlayan otonom birlikteliklerin kurulmasından yana yazılar da yayımlar. Marx’ın çıkardığı Rheinische Zeitung’da Das unwahre Prinzip unserer Erziehung oder Humanismus und Realismus adlı eğitim ve hümanizm eleştirisini yayımlar (1842). Sonbahar 1844’te Der Einzige und sein Eigentum (Biricik ve Kendiliği) adlı eseri yayımlanır. Feuerbach, B. Bauer, Hess tarafından gelen eleştirilere Stirner, 1845’te Rezensenten Stirners adlı yazısıyla karşılık verir.
Özel yaşamlarında Max Stirner’den hayranlıkla söz eden ünlü filozoflar, eserlerinde onu ya hiç anmaz ya da bir iki yan cümleyle göz ardı ederler[2]. Ancak bu “yan cümleler” içerikleri açısından merkezi bir önem taşımakla dikkat çeker. Stirner’in tuhaf alımlama tarihine bir kez daha işaret etmek amacıyla birkaç örnek sunmak yararlı olacaktır.
Karl Marx, Stirner’in eserinden etkilenmesi sonucu garip bir duruma düşer. Feuerbach’tan ayrılır ve Stirner’e yanaşmaz ama alelacele intikam hırsıyla sözcüğü sözcüğüne yanıtladığı BvM’ne bir Anti-Stirner’le (“Alman İdeolojisi”) karşılık verir. (K. Marx/F.Engels - Werke, Band 3,Dietz Verlag, Berlin 1983). Baştan sona kadar polemik içerikli ve bir cambazın sahip olduğu yeteneklerle kaleme alınan bu eser, Marx’ın felsefi bir kriz yaşadığını ve bunun neticesi olarak da Stirner’e olan nefretini sergiler. Neticede Marx, Stirner eleştirisinde, Stirner’i yok etmek için, Sloterdijk’ın deyimiyle, kendi “ölümünü göze almaktadır”. Marx’ın Anti-Stirner’i, Stirner’in etkisinde bocalayan Marx’ın felsefi krizinin en berrak kanıtıdır. Benzeri bir krizi daha sonra Nietzsche yaşayacaktır.
"Biricik bir sözcüktür ve bir sözcüğün altında düşünülecek bir şey olmalıdır, bir sözcük düşünce içermelidir. Oysa biricik düşüncesiz bir sözcüktür, düşünce içermez."
Friedrich Engels, Marx’a Stirner'in eseri Biricik ve Kendiliği hakkındaki ilk izlenimlerini mektubunda iletirken, Stirner’i över. (Engels an Marx in Paris, 19. November 1844. (MEW 27, 11). Bk. Max-Stirner-Archiv, Leipzig). Ancak Marx’tan aldığı yanıttan hemen sonra görüşünü düzeltir ve artık Stirner’in etkisinde olmadığını belirterek Marx’la aynı görüşte olduğunu söyler. (Engels an Marx in Paris. Barmen, 20. Januar 1845. (MEW 27, 14). Bk. Max-Stirner-Archiv, Leipzig).
Arnold Ruge birkaç mektubunda Stirner’den övgüyle söz eder.
Edmund Husserl Stirner’i hiçbir eserinde anmaz ama ücra bir köşede Biricik ve Kendiliği için “şeytani bir güç” der. (B.A. Laska: Ein dauerhafter Dissident, s. 77, LSR-Verlag 1996). Martin Heidegger Stirner’i asla okumadığını söyler. (B.A. Laska: Ein dauerhafter Dissident, s. 77, LSR-Verlag 1996). Theodor W. Adorno bir sohbet esnasında “Stirner baklayı ağzından çıkaran tek filozoftur,” der. (Helms, Hans G.: Die Ideologie der anonymen Gesellschaft, s.200 DuMont Verlag 1966). Ayrıca genç bir yazarı (H.G. Helms) yeni bir Anti-Stirner yazmaya teşvik eden Adorno, kendi eserlerinde Stirner’i anmaz. Carl Schmitt hapishanede günlüğüne şu cümleyi kaydeder: “Şu durumda beni hücremde ziyaret eden biricik kişi Max’tır.”(B.A. Laska: Ein dauerhafter Dissident, s. 76, LSR-Verlag 1996). Stirner’in anarşist, nihilist, solipsist, faşist, bireyci, bencil, her şey benimci gibi sıfatlarla anıldığı neredeyse Stirner’in adını duyan herkesin bilgisi kapsamındadır. Ne var ki: Her camianın bir günah keçisi olması gerektiği gibi, Stirner de felsefenin günah keçisidir. Dolayısıyla ona gelişigüzel bir şekilde anarşist, nihilist, şeytan vb. demek meşrudur.
Ek Bilgiler
1806-1856 yılları arasında yaşamış bireyci anarşisttir. Çıkarları birbirine bağlı olduğundan dolayı birbirine karşı saygılı davranan bireylerden oluşan egoistler birliğini savunur.
Stirner felsefesi; Nietzsche'nin "üst insan" prototipine birebir benzerlik gösteren "biricik ben" felsefesidir. Stirner'a göre Tanrı da devlet de sadece kendi çıkarları için çalışmaktadırlar. Öyleyse insanın da sadece kendi çıkarlarını gözeterek ve hiç kimseye bağlı olmaksızın kendi için çalışması, kendi benini oluşturması gerekmektedir.
İnsanın oluşturması gereken ve bireyselliğini bu sayede yapılandıracağı şey, işte bu "biricik ben"idir.
Bir Alıntı: "Biz iki düşmanız, devlet ve ben. Her devlet bir tiranlıktır; ister tek bir adamın, isterse bir grubun tiranlığı olsun. Her devlet mecburen şimdi totaliter dediğimiz şeydir: Devletin her zaman tek bir amacı vardır: bireyi sınırlamak, kontrol etmek, ona hakim olmak ve onu genel amaca tabi kılmak... Sansürü, denetimi ve polisiyle; devlet tüm serbest faaliyetlere engel olmaya çalışır ve bu baskıyı da kendi görevi olarak algılar, çünkü bu kendini koruma içgüdüsünün bir gereğidir. Devlet, kendisininki ile aynı olmadıkça benim kendi düşüncelerimi tam anlamı ile kullanmama ve onları başka insanlara iletmeme izin vermez. Aksi her durumda da beni susturur."