İnsanın Arayışları

GİRİŞ
Tarihte her dönemde varolmuş Klasik Tarz Felsefe Okulları, içinde bulunulan dönemin yaşam koşullarındaki, insani arayışlarındaki benzerlikler sayesinde asırlar sonrasındaki bir döneme de köprü olabilmişlerdir.
Örneğin, günümüzde en çok aranan “mutluluk” kavramını ele alırsak; filmlere, şarkılara,televizyon programlarına,kitaplara konu olan bu kavram, neden çok sık karşımıza çıkmaktadır? Eksik nerededir?
Günümüzdeki insanın dış arayışlarının, iç arayışlarını gölgelemesi, insanın iç arayışlarını unutmaya yüz tutması ve ancak zorlandığında hatırlıyor olması, asırlar önce yaşanmış olan bir dönem olan, felsefe’nin Helenistik Dönemine ve Stoacılar’a bizi bu nedenlerle kolayca bağlamaktadır. 
Stoacılar, yaklaşık İ.Ö 300 – İ.S 200 tarihleri arasındaki dönemde, sistemli felsefi düşüncelerini, çalışmalarını Stoa okulunda yaşamışlar ve günümüze aktarmışlardır.
Stoacı okulun kurucusu olan Zenon gibi, Cleanthes, Chrysippus isimleri tarihe eserleri ile kalamamış olsalar da, Stoa felsefesi ile ilgili bilinenleri; Epiktetos, Marcus Aurelius, Cicero ve Seneca ile öğrenmekteyiz.
Stoacılardan önce ise, Aristotales’in Klasik Tarz Felsefe Okulu var olmuştur ve Aristo da eserleri ile günümüze kadar gelmiş olan filozoflardandır. Pek çok egzoterik ve ezoterik eser yazmış ve birçoğu günümüze kadar ulaşmıştır. Eserlerinin bir kısmını mutluluk konusuna ayırmıştır.
Aristo’nun, oğlu Nikhomakos’a yazmış olduğu “Nikhomakos’a Etik”,insanın iç yapılanmasını sağlayan temel kavramlarla ilişkili bir kitaptır ve bu yönüyle Stoa felsefesiyle paralellikler taşır.
Aristo, Mutluluk kavramı ve erdemlerden yola çıkarak; cömertlik, yüce gönüllülük, ölçülülük, adalet gibi kavramları incelemekte; herzaman için geçerli ve kalıcı olan bu değerleri asırlar öncesinden günümüze aktarmaktadır. 
Nikhomakos’a Etik, toplamda on bölümden (kitaptan) oluşmaktadır. Günlük hayattaki mutluluk nedenlerimizi yanlış yerde aramaya olan eğilimlerimiz için, kendimize dönük iç çalışmayı yapmamıza destek kaynaklardan birisidir.
BÖLÜM 1: MUTLULUK VE ERDEM
Çağlar boyu filozoflar mutluluğu tanımlamışlardır. 
“Kendi içine çekildiğin zaman bundan aklının mutluluk duyacağını, akla uygun olmayan bir şey yapmadığın zaman yenilmez olacağını aklından çıkartma. Dikkatlice düşünürsen, daha da yenilmez olursun. Tutkularından sıyrılmış bir insan, güçü bir kalede gibidir. Saldırıya uğramayacağın ve sığınabileceğin daha güçlü bir kale yoktur. Bunu anlamayanlar cahil, anlayıp da yapmayanlar ise mutsuzdur.”[i]
“Asıl mutluluk, her zaman dışsal koşullardan bağımsızdır. Uyanık bir bilinçle, dışsal koşullara kayıtsız, ilgisiz kalın. Sizin mutluluğunuz, yalnızca içinizde bulunabilir.”[ii]
“Bir insanın kutluluğu, dıştan gelen kutluluklara bağlıdır diye düşünme sakın ! Dıştan gelenden memnun olan insan, dayanıksız nedenlere sığınıyor demektir. İnsanın içine dışardan giren her sevinç, çıkar gider de. Ama kendi içinden doğup gelen sevinç, güvenli, kesin ve sağlamdır, gelişir, sürer gider...”[iii] 
“Mutluluğun ne olduğu tartışma konusudur, çoğunluğun ondan anladığı da bilge kişilerinkiyle aynı değil.”[iv]
Mutluluk arayışıyla gündelik hayatlarında zenginlik ve haz peşinden gidenlerin yaşadığı karmaşaya değinen Aristo, eksikliğin karakterce toy olmakla ilişkili olduğundan bahseder.Örneğin, hasta olunca sağlığı istemek, yoksul düşünce zengin olmayı istemek, tutkuya göre yaşamak...kişiler yaşça ileri de olsa, karakterce toy olmanın verdiği bir boşlukla hareket etmektedirler. Mutluluk ise iyi yaşamak ve iyi durumda olmaktan ötededir.
İnsansal erdem, bedenin değil, ruhun erdemidir. Mutluluk da ruhun bir etkinliğidir.
Etkinlik halinde olan yaşamdan, yani eylem yaşamından bahsen Aristo’ya göre, her şey kendine özgü erdeme göre “iyi” yapılırsa, bu tutum erdemli insana yakışandır. Örneğin, gitarcının işi gitar çalmak, ama erdemli gitarcının işi, iyi gitar çalmaktır. 
“Erdemi sevenlerin yaşamı, bir takı gibi, hazza ayrıca gereksinim duymaz, hazzı kendi içinde taşır”[v]
İnsan, erdemleri mutlu olabilmek için istemektedir. Oysa ki mutluluk, erdem sahibi olmak için istenmez. Bu durumda mutluluk, kendine yeterli gözükmektedir ve kendisi başlıbaşına bir amaçtır. Erdeme uygun eylemler iyi ve güzeldir. Mutluluk da en iyi, en güzel şeydir.

Mutluluk öğrenilebilir midir? alışılabilir midir? Tanrı vergisi olarak mı gelir? Rastlantı sonucu mu gelir? her insan en iyi durumdayken bile bir mutsuzluk veya felaket yaşayabilir. Önemli olan, mutlu kişinin kolay değişen, kılıktan kılığa giren birisi olmamasıdır. Gelişigüzel bir süre için değil, yaşam boyu erdeme uygun eylemde bulunmasıdır.
Erdemleri, “düşünce erdemleri” ve “karakter erdemleri” olarak ikiye ayıran Aristo; Bilgelik, doğru yargılama, aklı başındalık gibi erdemleri, düşünce erdemleri; cömertlik, ölçülülük gibi erdemleri de karakter erdemleri olarak açıklamıştır.
Düşünce erdemleri, daha çok eğitimle oluşur, karakter erdemi ise alışkanlık ile edinilir.
Bu nedenle “etik” kelimesi, yunanca “ethos”tan; adet, alışkanlık anlamlarından gelmektedir.
Tekrar edildikçe insanın iyi huyu,karakteri haline gelir. İnsan, çizim yapa yapa ressam olduğu gibi, ancak adil işler yapa yapa da adil olabilir.
Yoksa, karakter erdemlerinden hiçbiri bizde doğa vergisi olarak bulunmamaktadır.
“...Kişisel erdeminizi yaratmak için kendi emeğinizi harcamalısınız. Bunu şimdi yapın, elinizden gelenin en iyisini yapın ve kimin sizi gözlediğiyle ilgilenmeyin.”[vi]
Alışkanlıklar, pratik edilerek öğrenilebilir. İyi veya kötü pratikler ile iyi veya kötü gelişim olması doğaldır. Bazı insanlar iyi huylu, bazı insanlar ise kötü huylu olabilir. Zaman içerisinde hangisinin aktif edildiği ile ilişkilidir. Erdem de, Aristo’nun benzetmesi ile, tıpkı sanat dallarında olduğu gibi, pratik edilerek öğrenilir.
“Erdem, sahip olduğumuz, bizim olan bir şeydir, bir zenginliktir çünkü sürekli bizimdir ve bu zenginliğin sürekli olması, bizim geleneklerimiz içinde yer almasını ve alışkanlık haline gelmiş olmasını gerektirir. Kullanılmadığı zaman bile sürekli bir güçtür.Kimsenin bizden alıp götüremeyeceği bir zenginliktir.”[vii]
“...Erdeme, erdem vasıtasıyla gidilir, felsefeyle erdem iç içe geçmiştir, bağlıdır birbirine.”[viii]
Çocukluk, gençlik yıllarından itibaren alışılmış olan huylar, zaman içerisinde insani gelişimde iyi veya kötü olarak çok derin farklar oluşturmaktadır. “...benzer etkinliklerden,huylar oluşur.”[ix]
Örneğin el yıkama alışkanlığında olduğu gibi, mekanik, bilinçsiz tekrarlamalardan kaynaklanan alışkanlıklar da vardır. Bir zaman sonra farkında olmadan otomatikleşen alışkanlıklardır. 
Erdem, mekanikleşmiş alışkanlıklar ile gelişemez. Aristo’nun erdemlere sahip olan insan tanımı, hareketlerinin farkında olan kişidir. Hareketlerini gözlemlemeyen kişi, aşırı ve eksik eylemler yapacak ve böylece dengesizlikler meydana çıkacaktır. 
Çok yemek, çok içki içmek nasıl sağlığı bozarsa, dengeli olduğunda sağlığı meydana getirir, korur. “Ölçülülük de yiğitlik de aşırılık, ya da eksiklik yüzünden bozulur, orta olma ile korunur.”[x]
Güzel, haz veren veya çirkin ve acı veren şeyler hayat içerisinde çoktur ve bütün bunlarda iyi insan başarılı, kötü insan başarısız olur. Eylemlerimizi eğitim sayesinde, kimimiz daha çok, kimimiz daha az şekilde hazza ve acıya göre ayarlamaktayız.
Önce bilerek, sonra tercih ederek ve sonra da emin ve sarsılmaz şekilde eylemde bulunma ile erdemler yer edebilir, sağlamlaşabilir. 
“Eğer sakin bir şekilde düşünürseniz, hazza daldığınızda, sonradan yanlış bir şey yaptığınızı düşünerek üzüntü, mutsuzluk, pişmanlık duyacağınızı anlarsınız. Öyleyse, hazza kapılmaktan kaçının... Bu, sizin karakterinizi güçlendirecek ve size zafer duygusu yaşatacaktır.”[xi]

Erdemli olmak, irade gerektirdiğinden, güçtür. “İrade, bir eylemi gerçekleştirmeyi amaçlayan bir tür iç arzudur.”[xii] 
İsteyerek eylemde bulunma, çocuklar ve hayvanlarda görülür ama tercih etme görülmez. Ve kendine egemen olan kişi tercihleri ile davranır.
Değişim de tercihlerle birlikte geleceğinden, kişi, ancak bilinçli ve doğru eylemleri ile kendini inşa edebilecek olan iradeyi gösterecek ve erdemlerini geliştirebilecektir. 

BÖLÜM 2: ÇOK BİLİNMEYEN KARAKTER ERDEMLERİ 
Cömertlik, mal konusunda erdeme sahip olmaktır. Savurganlık veya cimrilik ile mal konusunda aşırılık ve eksikliğe giden kişiler bu konuda erdeme sahip değillerdir.
Cömert kişinin özelliği gereken yere vermektir. Cömert kişi, gereken kişiye, gerektiği kadar,gerektiği zaman verecektir bunu da hoşlanarak ya da üzülmeden yapacaktır.
Cömertliğin karşıtı cimriliktir. Cömertliği aşan ise “ihtişam”dır.
Küçük şeylerde değere uygun olarak harcayana değil, büyük işlerde harcayana, örneğin bir savaş gemi finanse eden kişiye “muhteşem” denir. Muhteşem insan cömerttir ama cömert, mutlaka muhteşem değildir.
Bu huyun eksikliğine eli sıkılık, fazlalığına gösteriş budalalığı adları verilir.
Muhteşem insan, yakışanı görür ve güzel birşey için, zevkle büyük harcamalar yapabilir.
Bu durumda, yoksul biri muhteşem olamaz ve bunu denemek aptallıktır, çünkü kişinin harcayacak fazla şeyi yoktur.
Muhteşem kişi, kendisine değil, kamu yararına çok harcayandır.

Günlük hayatta rastlamadığımız veya farkına varmadığımız diğer bir kavramsa, 
“Yüce Gönüllülük”tür. Güzel ve iyi olmadan yüce gönüllü olunmaz. Onurla ilişkilidir. Durum ne olursa olsun, ne talih gülünce çok sevinen, ne de talihsizlik başa gelince çok üzülen bir kişi olup, erdemlerin bir süsüne benzer. İnsanların yardımına seve seve koşar, sakindir. İnsanların kendisine hayranlık duyulmasına kendini kaptırmaz ve dostundanbaşkasına muhtaç yaşamaz. Bağışlayıcıdır, kin gütmez. Tıpkı cömertlik ve muhteşem arasındaki bağ gibi, yüce gönüllülük de onurun büyüğü ile ilgilidir.

BÖLÜM 3: ÖLÜMSÜZ VE ZAMANSIZ MUTLULUK

Erdemler, hayat içerisinde aktif ve bilinçli sergilendikçe, ölümsüz olan yanımıza ait kalıcı ve onurlu izler bırakabiliriz; böylece doğamıza uygun, yani mutlu yaşamış oluruz. 
Elle tutup gözle görmediğimiz, ama tinselliğimize ait olan değerleri, görünür kılmak, ancak değişmeyi istemekle mümkün olabilecektir. 
“İnsanın hedefi, insan olarak en mükemmele ulaşmaktır...”

  • Yorum yapmak için lütfen üye olunuz!!!