İnsancıl Yaklaşım Nedir?


İnsancıl Yaklaşım, Hümanistik Yaklaşım Nedir?

Benlik kavramının kişiliğin odak noktası olarak ele alındığı kuramlar benlik kuramları, insancıl yaklaşım, kendini gerçekleştirme kuramları gibi farklı isimlerle anılırlar
İnsancıl yaklaşıma göre insan kendisi ve doğa ile uyum içinde yaşamak ister. Bilinçli seçimler yaparak sürekli mutluluk arar. İnsancıl yaklaşımda psikolojinin amacı, insanı tahmin etmek ya da kontrol etmek olmamalı, anlamak olmalıdır. İnsanlar Freud'un iddia ettiği gibi sürekli olarak içten gelen dürtülerin ve çatışmaların yönlendirdiği varlıklardan öte değişme ve gelişme potansiyeli olan bir yapıya sahiptirler. Yine aynı şekilde bireyler öğrenme yaklaşımlarında olduğu gibi sadece dışarıdan gelen ödül ve ceza ile yönlendirilecek pasif varlıklar değildirler. Bu yaklaşımda insanlar kendi eylemlerinden sorumlu tutulmaktadır. Birey kendisi için en iyiye ulaşmak adına seçimler yapmaktadır ve bu seçimlerinden kendisi sorumludur. Bu yaklaşımdaki kuramcılar için bireyin başından geçen daha önceki olayların pek önemi yoktur ve çocukluk yaşantısındaki olaylar birey davranışını belirlemede o kadar da etkili değildir. Bu yaklaşımda şimdi ve burada anlayışı altında önemli olan, bireyin kendisini ve çevresini o an için nasıl algıladığı ve seçimlerini ne şekilde oluşturduğudur. Bu alanda söz sahibi kuramcılar Carl Rogers ve Abraham Maslow'dur. 
Rogers'a göre birey için en iyisi olabilme ve bu konuda çaba göstermek gerçekleştirme eğilimi olarak adlandırılır. Bu durum tüm canlılar için geçerlidir. İnsanlar farklı olarak doğuştan getirdikleri potansiyelleri yanında kendilerine ait bir benlik anlayışı oluştururlar. Bireyin benlik kavramını ve kim olduğu ya da ne yapmak istediği konusunda potansiyelini geliştirme çabası ise kendini gerçekleştirme eğilimi olarak tanımlanmaktadır (Morris,2002). Carl Rogers'a göre bireyler duygu ve tutum davranışları ne olursa olsun çevrelerinden sevgi, saygı, yakınlık görürlerse kendilerini gerçekleştirebilirler. İnsanlar için önemli olan, kendileri için uygun doyumu sağlayan noktaya ulaşmaktır. Bu yüzden doğal bir çaba sergilerler. Bu hedefe ulaşan kişiler potansiyelini tam olarak kullanan kişi olarak nitelendirilirler. Bu tarz kişiler için kendi duyguları ve düşünceleri önemlidir. Toplumun duygu ve düşüncelerin duyarsız kalmamakla birlikte bu kişilerin üzerlerinde toplumun baskısı fazla hissedilmez. Bu kişiler toplum kurallarını yerine getirme adına çok fazla kaygı yaşamazlar. Kendileri ile ilgili kararları verirken toplum kuralları ve beklentilerinden öte kendi ilgi ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurlar. Örneğin eşinden ayrılmak isteyen bir kadın, toplum onaylamaz korkusuyla bu isteğinden vazgeçme yolunu seçmez. 

Genel olarak aileler ve çevre, bireylerin çocukluklarından itibaren sevgi saygı ve yakınlığı belirli koşullara bağlayarak vermektedir. Koşullu olumlu kabul olarak nitelendirilen bu durumda örneğin, aileler çocuklarını tüm yönleriyle değil, sadece belli özellikleriyle değerlendirirler ve onları sevme durumunu belirli bir koşula bağlarlar. "Uslu çocuk olursan seni severiz", "böyle yaparsan baban seni sevmez" gibi belirli koşullara bağlanan ifadeler çocuğun kendini değiştirerek, doğuştan getirdiği kapasitesini kullanmasına engel olacaktır. Bu durumda çocuklar kendileri ile ilgili gerçek duygu ve istekleri yerine, anne babalarının uygun gördüğü yaşatmayı öğrenmektedir. Çocuğun kendini tümüyle gerçekleştirmesi için aile tarafından koşulsuz olumlu kabul durumunun sağlanması gerekmektedir. 

  • Yorum yapmak için lütfen üye olunuz!!!