İnsan Motivasyonları

Aristoteles, hareketsiz bir itici güç olduğunu doğruladığından beri; Tanrı, dikkatimizi çeşitli yönlere saptıran, birçok renkle süslü prefabrik şekiller altında gizlenmeye ve örtülmeye çalışılsa bile, çoğu şey değişmemişe benziyor.

Şayet Tanrı hareketsiz bir itici güç ise, Tanrı kavramına ithaf ettiğimiz entelektüel veya ruhsal gerçekliğin çok ötesinde, hepimiz hareketsiziz ve hareket etmek için bir itici güce ihtiyacımız var.

Hareket halinde olmak, hareketin özgürlük ve yaratıcılık olarak basitçe kabulünden, onun denge eksikliği ve arayışı olarak düşünülmesine kadar çok farklı şekillerde yorumlanabilir. Biz insanlar, denge eksikliğinin bilincinde olduğumuzdan, bunu elde etmek için çaba gösteririz. Bu hareket, bir evrim hattı olabilir.

Hareket ve evrim...

Üstelik bu bahsettiğimiz itici güç, kendimizi harekete geçirebilmek ve özellikle belirli bir yönde uygun bir şekilde hareket edebilmek için gereklidir.

İnsan üzerinde etkisini gösteren bu itici güç ya da güçler, motivasyon olarak adlandırılmaktadır: Tepkileri harekete geçirecek kadar güçlü motivasyonlar...

MOTİVASYONEL KOMPLEKS

İnsanoğlu, üniter (birlikçi) bir şekilde ne kapsanabilen, ne de tanımlanabilen bir mekanizmaya sahiptir. Şimdilik bekleyebileceğimiz en büyük başarı, insanı bütünleştiren tüm unsurları birleştirmektir.

Bu bileşikliğin onuruna, çeşitli motivasyon tiplerini tespit edeceğiz: İç ve dış dürtülere cevap veren fiziksel, psikolojik, zihinsel, ahlaki ve ruhsal motivasyonlar.

Şayet insan iç dürtülerinin etkisiyle davransaydı, yani itici güçleri içeriden dışarıya doğru çalışsaydı, o zaman Aristoteles ilkesine yakın olacaktı; “Varlığının hareketliliğini kendisinde bulma kapasitesinde olan kimse neredeyse bir tanrıdır” ama gerçek başkadır. Hakim olan, dışarıdan içimize doğru gelen, bizi başka çıkarlar ve modalarla değişik toplumları yansıtan birer aynaya dönüştüren dış dürtülerdir.

Daha sonra nefret etse bile, her zaman başkalarının yakınlığını aramış olan insanın, sosyal bir varlık olduğu açıktır. Tarih, grup veya toplumların oluşturulması ve sonra yok edilmesi ile ilgili mücadelelerle doludur. Her krizde, her dengesiz dönemde yeni yakınlaşmalara dönüşen kopukluklar ve ayrılmalar ortaya çıkmıştır.

Bununla birlikte toplumlar, her şeyin daha iyi ya da daha kötü bir şekilde yaşamaya indirgendiği saf ve ilksel modeller değildir. Hayır. Toplumlar, düzen ve uyuşmanın istenildiği, onları yöneten kompleks makinelere dönüşmektedir. İtici güç nasıl ise, o insan grubunu oluşturanların çoğunun hayatını yöneten dış motivasyonlar da o şekilde olacaktır.

Nasıl ki insanlar bireysel olarak mükemmel değilse, toplumlar da değildir. Bu toplumlar adil, bilge insanlara pek yer vermez, ne olursa olsun kurnaz ve menfaatçileri korur. En kurnaz ya da menfaatçi olanlar, toplumları büyük bir yetenekle yönetir. İnsan motivasyonlarını tanımayı öğrenerek bunları, cevap ve davranışları koşullandıran sistemler aracılığıyla kontrol ederler. Dış sosyal itici güçler, birkaç moda ortaya çıkartır ve onlardan kaçılması çok güç birtakım dürtüler üretirler.

MODA MOTİVASYONLARI

Tüm zamanlar, kendine özgü moda motivasyonlara sahip olmuştur. Kendimizi kandırmadan ve ümitsizliğe düşmeden zamanımıza ait motivasyonları incelemek ilginç olacaktır.

Bugün bizi hareket ettiren, heyecanlandıran, dürten, iten şey nedir? Tüm bunlar, “moda olana” göre şartlandırılmıştır.

Fiziksel imaj - Bedeni canlı tutan organizmanın gerçek itici güçlerine değinecek olursak; dürtüler sağlığa yönelik değildir. Estetiğin, fiziksel ve zihinsel sağlığa katkıda bulunduğu bahanesiyle, dürtüler aslında estetiğe yöneliktir. Güzellik ve ahenk kadar dengeleyici başka bir şey yoktur ama bugün bizi yöneten estetik nedir?

Gerçekten açlıktan ölen insanlar varken, kendilerini zayıflatmak için harap eden zayıf vücutlar da vardır. İnsanların uygun ölçülerde bir şekil elde etme uğruna gösterdikleri o büyük çaba, bizi hayrete düşürür. Hareketsiz hayat, çok pahalıya mal olmuş rahatlıklar; vücudun işe yaramaz bir kas yığınına dönüşmemesi için insanı jimnastik ve fiziksel egzersizler yapmaya zorlamaktadır.

Bir diğer dürtü ise her yaşta genç görünmeye çalışmaktır. “Görünmek” kelimesi üzerinde ısrarla duruyoruz; çünkü “genç olmak” farklı bir şeydir. Genç görünmeye çalışanlar, sürekli yeni maceralar ve meydan okumalarla yüz yüze gelebilmek için iç enerji ve coşkuyla aktif bir ruh aramaz. Onları endişelendiren beyaz saçlarıdır, onlar için önemli olan kırışıklık ve sarkıkları göstermemektir. Gençliğin sürmesi için zamanın üstesinden gelmek gerekir. Fakat gençliğe nasıl sahip olunacağı ve saatlerin nasıl doldurulacağı bilinmemektedir.

Sosyal imaj- Her gün bir dilden diğerine, yüzeysel ihtiyaçları yansıtmak için eşsiz dürtülere dönüşen kelimeler eklenmektedir. Bugün toplumda edindiğimiz pozisyon, yani diğerlerine sunduğumuz imaj anlamındaki “statü” kelimesinden çok bahsedilmektedir.

“Statü” başka şeyler ve değişen hafiflikler arasında, pek de büyük şeyleri bilmeye gerek kalmaksızın, sıradan bir sorun hakkında birkaç dakika boyunca konuşabilecek kadar üstünkörü kültürel bilgiyi de içermektedir. Statü, en ilerlemiş teknikle üretilen elektronik araç gereçler, yeni mobilyalarla dolu konforlu bir ev de istemektedir. Sadece yaz için bir eve sahip olunabiliyorsa daha da iyidir. İş, sıradan olmamalı, hiçbir şeye yaramasa bile prestijli olmalıdır. Öğrenim yapılır; çünkü üniversiteli olmak, kazancın pratik olanakları ve işin gerektirdiği yeteneklerin dışında insana bir “gösteriş” kazandırır. Paraya, hem de çok paraya gereksinim vardır… Faydalanılmasa bile zenginlikleri biriktirmek gerekir, çünkü bugüne bugün zenginlik güç ile eş anlamlıdır.

Statü ve onun değişen görünümleri uğruna, insanlar farklı alanlarda hareket eder, kavga eder, ağlar, kan döker, sahip olmadığı enerjiyi sarf eder. Bu durum da, çok güçlü bir harekete geçiricidir ama ne için? Bu istikrarsız değerler, tıpkı bir rüzgar esintisi gibi hızla geçer ve ilk motivasyonlar umutsuz bir boşlukta kalır.

Psikolojik motivasyonlar- Motivasyonların hemen hemen hepsi psikolojiktir. Beden, sosyal statü, yürürlükteki ahlak ya da geçerli fikirler bile psikolojiktir. Belli başlı psikolojik motivasyon değerlerini kabul etmek, artık sadece toplumla bütünleşmek değil, yeni formüllerin, yeni taleplerin, yeni usullerin “büyüsüne” de kapılıp bütünleşebilmektir.

Dış dünya tarafından onaylanmayı beklememek, “marjinallerin” tarafında yer almak demektir. Uyuşturucu, ırk farklılıkları, suç sorunları nedeniyle iletişim araçlarında boy gösterenlerden çok daha fazla marjinal vardır. Marjinal olmak için, moda olan oyunun kurallarını kabul etmemek, onunla boy ölçüşememek veya yaya bir insan olmak yetmektedir…

Derin psişik motiveler ise “uygar dünyamızda” genelleşmiş yönlendirmeyle yoldan sapmış durumdadır. Sevgi, dostluk, içtenlik, şeref, kendini beğenme ve insan doğasını oluşturan diğer duygular şekil değiştirir ve boğulurlar ya da doğmadan önce ölürler.

Cinsellik, temel tüketim malzemesi haline gelmiştir. Doğal dürtüler tükenmiştir. Artık dürtülerin, her seferinde iğrenç reklamların desteğine ve yoğun telefon ağıyla özel ilanlara ihtiyacı vardır. Bütün bunlar, saçma fantezilerle “yalnızlığı” doyurmak için psişik olarak zayıflamış erkek ve kadınların cinsel özeliklerine yöneliktir.

Varlık, en büyük veya en iyi nasıl olursa olsun, sağlıklı, üstün bir ruh için değil; aksine, tersine çevrilmiş çılgın bir rekabetin kurallarına uymak için gerekli görülür.

Ahlak ve ruh- Önceki örneklerde olduğu gibi, hayatın bu görünümleri de derin ve düşünülmüş iç motivasyonlara ait değildir. Bu alanı yöneten hareket, diğerleri gibi moda ve görünümler aracılığıyla görevini yerine getirir.

Ahlak, her seferinde kısa zamanda önerilerinde daha dengesiz olan dönemlerin alışkanlıklarına ve adetlerine sırtını dayar. Bugün iyi olan, yarın ya da öğleden sonra kötü olabilir ya da tam tersi. Tecrübeli alimler her gün neyin iyi olup olmadığı hakkında tartışır ama alimler ya da kurulu kiliseler ile biçimsel toplumlar arasındaki anlaşmazlıklar, insanı sürekli bir zihin karışıklığına yöneltmektedir. Kendimi, görünmem gerektiği gibi göstermek için ne yapmalıyım?

Ruh tehlikeli bir yerdir; aynı güçle kabul edilebilir ya da reddedilebilir, ruhun var olup olmadığı tartışılabilir. Olmayan, bunu yaşamak ve tecrübe etmek için zaman ve fırsattır. Bu nedenle bunu reddederler ya da asla gelmeyecek bir yarına bırakırlar.
Din? Ya bir sosyal mecburiyettir ya da zincirinden boşalmış fanatizm için bir bahanedir (uyuşma oyununa katılmayan saygıdeğer istisnalar hariç). Kiliselerin çoğu, sonradan dini mezhepler ortaya çıkmasın diye kendilerini inananların ruhunu beslemeye adamak yerine çevrelerindeki siyasi ve sosyal çizgilere boyun eğmektedir. Birisi, diğerlerine unuttuklarını hatırlatmak zorundadır…

Fikirler- Her şeyden önce, düşünmek moda değildir. Önceden tasarlanmış ve gerçekliğinden şüphe edilmez bir kurnazlıkla sunulan fikirlerin sonsuz okyanusunda sürüklenmenin, düşünmek olduğunu zannederler. Eğer bana gerçekliği veriyorlarsa, her şey çözümlenmişse, o halde düşünerek niye zaman kaybedeyim?

Aslında motivasyonel fikirler yoktur. Aksine içi, farklı zamanlara ve çıkarlara göre doldurulan ve boşaltılan kelimeler vardır. Bu kelimeler dürtülerdir; onaylar ya da reddederler, memnuniyet ya da korku yaratırlar. Kabul edilenleri vardır, yasaklananları vardır, ama bunlar sadece kelimelerdir, fikirler değildir. Üstelik bunlar, fikirleri ve düşünme yeteneğini kesinlikle körelten kelimelerdir.

Moda kelimeleri övelim, suçsuz kelimeleri lanetleyelim!.. Anlamı boş seslerden sıkılıncaya dek özel bir sözlük oluşturalım ve kim olduğumuzu, ne istediğimizi ve ona nasıl ulaşacağımızı bilmeksizin umutsuz olalım.

Bu şekilde normal yanıt verme olanakları tükendiğinden, birtakım aşırı dürtülere genel bir tepki olarak ilgisizlik ortaya çıkıyor.

Çocuklar bile ilgisiz hale geliyor, evde sadece televizyonun şiddetli fantezisi ile tatmin oluyorlar. Ne birlikte yaşamak, ne de hayatta kalmak için sert deneylere hazırlanıyorlar. Gençler ise hayatlarının en iyi yıllarını, nasıl dolduracaklarını veya ölü hayallerinin yerine ne koyacaklarını bilmedikleri boş saatlerini alkol ve uyuşturucuyla körelterek boşa harcıyorlar. Yetişkinler ise çok az şeye inanıyor. Her durumda, içgüdüsel olarak hissettikleri tuzakların, yalanların ve aldatmanın savunucusudurlar. Artık onları ne politik montaj, ne seçimler, ne söz verilen maaş zamları, vergiler, grevler, gösteriler, savaşlar ve ne de barış yaygaraları harekete geçirmektedir. Olsa olsa rahat bir şekilde barış içerisinde yaşayabilmek için hayal kurarlar...

Kurnazlık, tekrarlamalar ve aldatma ile dolu olan reklamlar (propaganda değil), insanların tepki kapasitesini yok etti. En akla gelmeyecek şeylerin reklamı yapılıyor ve sansasyonel olanı canlandırmak için zalim fıkralar, hikayeler üretiliyor.

Korku hakimdir. Fikirlerden ve ideolojilerden korkuluyor. Yeni ve gerçekten geçerli bir şeyin doğmasına izin vermeden önce, tarihin ölümünün yani ideolojilerin ölümünün ilan edilmesi tercih edilmektedir.

DİĞER MOTİVASYONLAR

O halde insanın gerçek itici gücü sabittir ve bunun nedeni, itici gücün bir tanrıya dönüştürülmüş olması değildir. İnsanlık dışarıdan harekete geçiriliyor, eğer dıştan gelen bu dürtüler olmasaydı, insan durağan ve şaşırmış bir şekilde kalacaktı.

Fakat bu durgunluk, günümüzdekine göre daha çok tercih edilebilir, kullanılmaya hazır durumdaki iç itici güçleri tekrar tanımak için hepimize bir olanak sağlayabilir. Bu şaşırmışlık, labirentte çıkış aramak için bizi ruhun gözlerini açmaya zorlayabilir.

Bu itici güçlerin bize çizdiği tablo, o kadar da zor değildir; ancak uzun sürer ve emek ister. Aynı zamanda da, mükemmel ve yaratıcıdır. İnsanoğlunun, doğasının en asil özelliğini ifade edebilmesi için uygun bir eğitime, hayatını yönetebilmek için de açık hedef ve ilkelere, korkusuz gerçek bir özgürlüğe ihtiyacı vardır. Bugün seçmek, karar vermek, başarı ve başarısızlıkları kabul etmek için; fırtınada boğulmuş olan ruhsal boyutu geri verecek yüksek bir hedefi isteme yeteneğindeki zeka seviyesine ihtiyaç vardır.

Bugün bazıları moda olmasa da, bazıları çok da ‘eski’ olmayan eski filozoflar, evrensel ve dünyevi yasalar arasında ahengi ortaya çıkarmayı bilen eski filozoflar, bütün zamanlarda insanlar için uygun yolları gösterdi. Bunun için bugün moda değiller, çünkü onlar içeriden hareket etmeyi, tıpkı yıldızları ve dünyaları döndüren güce benzer bir itici güçle sonsuza dek yaşamayı öğrettiler.

Bütün sorun, gerçek motivasyonlarımızı yeniden keşfetmekte yatar. Kendimizi aramak, bize kendimizi nasıl bulacağımızı söyleyenleri bulmak, dengeyi ve evrimleşmeyi arzulayarak harekete geçmek gerekir. Bu, insan olma çabasıdır. Her insanın içinde uyuyan filozofun konuşmasına izin verme sorunudur. Mükemmelliğin izlerinde, bir ya da birkaç hayatı doldurabilecek kadar motivasyona sahibiz.

  • Yorum yapmak için lütfen üye olunuz!!!