Holistik Birlik Nedir?

Tüm evrendeki varlıklar arasında, bütünsel holistik bir ağ, bir iletişim ve etkileşim varsa, hem şuursal hem fiziksel ilişkilerde de bir holizm var demektir.
Modern fizikçilere göre şuur, varoluşun dalga/parçacık ikiliğinde dalga tarafını, yaşamın fiziksel yanı da parçacık tarafını oluştururlar. Şuuru bir kuantum dalga fenomeni olarak görmek mümkün müdür? Başlangıçta ayrı ve tek tek olan şeyleri bir araya getirerek yeni bir şey yaratan kuantum ilişki tarzı çok önemlidir ve fizik felsefesinde yeni bakış açılarına kapı açar. Ancak, önemi fiziğin de ötesine geçer, evrensel boyutlara taşar. İnsan şuurunun kuantum mekaniksel doğasını anlayarak yani şuuru bir kuantum dalga fenomeni olarak görerek, zihinsel yaşamımızın kökenini geriye, onun parçacık fiziğindeki köklerine dek izleyebiliriz; bu tıpkı fiziksel varlığımızın kökenini araştırmak gibidir.
İnsandaki zihin/beden ikiliği, tüm bu sorunsalın altında yatan dalga/parçacık ikiliğinin bir yansımasıdır. Böylece insan varlığı kozmik varlığın ufak bir mikro-kozmosudur. Hepimizin temel varlığında aynı şey vardır ve evrendeki her şeyi açıklayan tek bir dinamikle birleşmiştir. Evrenin de bizimle aynı hamurdan yapılmış ve aynı dinamiklerle bir arada tutuluyor olması, oluşun büyüklüğüdür.
Şuuru kuantum dalga mekaniği tarafından mümkün kılınmış bir çeşit yaratıcı ilişki olarak yorumladığımızda, hem şuurun hem de beynimizde olduğu gibi maddeyle olan ilişkisinin anlaşılmasında birçok şey yerli yerine oturur. En önemlisi, eğer materyalizmle ve onun indirgeyici düşünce yapısıyla savaşmak istiyorsak, bu içgörü, zihnin sadece beynin işleyişinin bir yan ürünü olmadığı konusunda tartışmamızı sürdürmemize izin verir. 
Nasıl dalga fonksiyonları birbiri içine geçmiş iki elektron bağıntısı tek bir elektrona indirgenemezse şuurun yoğunluğunu oluşturan dalgaların bağıntısı da titreşen molükellerin tek tek gösterdikleri eyleme indirgenemez. Yoğunluk kendi içinde bir şeydir, bileşenlerinin sahip olmadığı özellik ve niteliklere sahip olan yeni bir şeydir.
Arlaton Timaeus'da şöyle der: "İki şey bir üçüncüsü olmadan başarılı bir şekilde birleşemezler; aralarında birbirlerini çeken bir bağ olması gerekir. Bütün bağlar içinde en iyi olan kendini ve bağladığı tarafları tam anlamıyla bir birlik içine getirebilendir." 
Şölen'de de birbirine aşık olan iki insan için benzer bir yorum yapmıştır. Böyle bir durumda artık sadece seven ve sevilen yok, bir de aralarındaki aşk vardır der; Martin Buber. Buna, "aradaki", Ben'le Sen'i bir arada Ben-Sen yapan bağlayıcı güç, demiştir. 
Alman Filozof Martin Heidegger estetik üzerine yazdığı denemede tüm bu bütünlük, hakikat ve varlık'ın açığa çıkışı arasında bir ilinti kurar. Bu açığa vurulmanın özü Varlık'ın kendisine aittir. Şuurun birliğinin özü olan ilişkisel holizm aynı zamanda sanat ve hakikatin da özüdür. Böyle bir bütünlükle fiziksel dünya arasındaki köprü (zihin, hakikat ve güzellik, maddi dünya arasındaki köprü) sonunda her birinin dalga/parçacık ikiliği içinde kökenine inilerek anlaşılabilir. Bu en birincil seviyede, ne dalgalar ne de parçacıklar birbirlerine indirgenebilir. Beraber oluşturdukları varlık geriye dönülmez bir birliktir.
Romalı filozof Lucretius bunu şöyle ifade etmiştir. "Ortak köklerle birbirine bağlanmış ikili için ayrılık bir felaket yaşamadan mümkün değildir. Nasıl bir esans yumrusunun kokusu onun doğası yok edilerek alınamazsa, zihin ve ruh da bedenin çözülmesine yol açmadan ayrılamaz. Çünkü onların kökeni daha ilk andan beri onları oluşturan atomların birleşmesiyle ortak bir yaşamla yüklenmiştir. Bu tıpkı bedenimizi tutuşturan sezgi-şuur ateşi gibi birleşmiş ikilinin karşılıklı eylem etkileşimidir."
Lucretius ruhun "ruh atomlarından" oluştuğuna inanırdı. Geleneksel terminolojiye göre materyalist olarak sınıflandırılır, fakat söz ettiği "ruh atomları", "ruh dalgaları" olarak ele alınabilir.
Eğer Lucretius kuantum fiziğinden ve dalga/parçacık ikiliğinden haberdar olmuş olsaydı, zihinle beden arasındaki ince birliğe tutkulu inancı, burada geliştirilen fikre çok benzer olurdu. Belki de bugünkü materyalistler de buna benzer bir dönüş gösterebilirlerdi. Tabii eğer modern fiziğin gelişmelerinden haberdar olsalardı. Bu aynı zamanda, birçok ruhçunun ileri sürdüğü 'şuur bir kuantum alansal ilişkisidir, hiçbir şekilde maddenin bir özelliği olamaz' görüşünün takipçisidir. 
Şuura, maddenin temel bir parçası gibi davranmak mümkün değildir, kökenine inilemez, çünkü ortada iki ya da daha fazla parçacığın ilişkisi söz konusudur. Şuur özünde ilişkiseldir yani bağıntısaldır ve oluşabilmesi için en azından iki şeyin bir araya gelmesi gerekir. Yani bu dünyada zihinselliğin en temel biçimi ancak dalga fonksiyonları birbiri içine geçmiş iki parçacıkla ilintili çok ilkel bir şuur olabilir. Bundan daha yüksek seviyede olan her şey, şuurun birçok aşaması ve derecesi birçok tür ve derecede ilişkiye bağlı olacaktır. Bu da onların, bu duruma karşılık, birçok tür ve derecede yapıya bağlı olması demektir.
Öyleyse, bizim insan şuurumuz, daha temel yaşam biçimi ya da temel maddeyle ilintili bilinçten tür bakımından değil, sadece derece ve karmaşıklık açısından farklıdır. Aslında, doğada parçacıklar iki temel çeşitte vardır: Fermionlar ve Bozonlar. 
Fermionlar maddeyi oluşturmak için birleşen parçacıklardır (elektronlar, protonlar ve nötronlar) ve bunlar anti-sosyaldirler. Bunların dalga fonksiyonları kısmen birbiri içine geçer ama asla tamamıyla bir geçiş sağlamazlar. Bunlar her zaman bir dereceye kadar tek başlarınadır. Diğer taraftan bozonlar fotonlar ve sanal fotonlar, eksi ve artı W parçacığı ve nötr Z parçacığı, gluonlar ve gravitonlar ilişki parçacıklarıdır. Bunlar evreni birbirine bağlayan, gücü taşıyan parçacıklardır ve temelde toplu halde bulunurlar. Bunların dalga fonksiyonları öylesine iç içe geçer ki tamamıyla birbirleriyle birleşirler. Birbirlerinin kimliklerini paylaşıp kendi bireyselliklerinden vazgeçerler

  • Yorum yapmak için lütfen üye olunuz!!!