Hezekielin Rüeti

Otuzuncu yılın dördüncü ayında, ayın beşinci gününde efendisinin sevgili kulu Hezekiel’e, Allah’ın izzeti bir rüyet olarak göründü. Allah’ın izzeti bütün açıklığıyla dört sûrette göründü. Birinde aslan benzeyişi vardı, diğerlerinde öküz, kartal ve nihayet bir insan… Allah’ın yüce adaleti Hezekiel’e bir aslan sûretinde göründü. Aslanın kral olduğunu, krallığının iradesinden kaynaklandığını bir ses ona evvelce bildirmişti. Zira aslan, hayvanlar cemiyetinde iradesi ve haşmeti nedeniyle tahta oturtulmuş bir kraldır. Krallığı bozgunculuktan değil ama kendi ile kaim oluşundan gelmektedir. İzzetinin kudreti de kendi nefsinden değil ama ümmetinin icmasından gelmekteydi. Bundan dolayı bir kişiyi takdir etmek için ona “aslan” denmez ama “aslan gibi adam” denir. Zira sadece aslanın kendisi aslandır ve tahtına oturan ancak onun bir benzeridir.

İradesinin kudretinden dolayı, korku ve tedirginlikten azadedir aslan. Bulunmadığı mahalde vezirliği için yarışılır. İsminin anıldığı yerde vezirlik dahi küfürdür ümmetine. Bu nedenle adalet koltuğuna lâyık görülmüştür. Zira adaleti ancak korkudan azade olan temin edebilir. Bu yüzden sağına soluna bakmaya gerek duymadan, dalgın ama emin adımlarla, ufka bakarak yürür aslan. Yürüyüşü, oturuşu, bakışları tüm ihtişamının yanında en sıradan, göze en basit görünendir.

Ve Kâdir’in kudretini gösteren bir öküzdür diğer sûret. Rahîm denilen toprağı sürmek için Allah’ın rahmetiyle inzâl olmuştur. Toprak onun kudret ve emeği aracılığıyla verir semeresini. Emeğinden sebep ekilen her tohumda hakkı vardır. Ana rahmine düşen tohumun nihayetinde kim olacağının bilinmediği gibi, toprağa ekilenin de ne olacağı bilinmez. Öküz temelidir ekilenlerin ve her nevi doğumun ebesidir. Bebeğin ondan doğması gibi güneş dahi ondan doğar. Ve doğacak olanı ancak Kadîr bilir.

Bir diğer sûret kanatlarını iki yana açmış bir kartaldır. Kanatları dengenin ve hürlüğün emsalidir. Yine de kartalı kartal yapan bakışındaki kudrettir. Gizlide olanı sezgisiyle görür ve aradığı ondan gizlenemez. Zira gören kartalın gözü değil, ferasetidir; basîrdir. Hikmetle baktığı için görünmeyeni görebilme kudreti ihsân edilmiştir; hakîmdir. Yerde olanlar, daima yerde olduklarından olan bitene kendi dışlarından bakma erdemini gösteremezler. Kartal ise
göğe yükselip yere ve yerdekilerin tümüne semadan bakar. Öküzün kudretini ve aslanın haşmetini ziyadesiyle gören odur.

Ve Hezekiel Allah’ın izzetinin dördüncü sûreti olan “insan” sûretine baktı ve huşuya kapıldı. Zira onda kendi benzeyişi vardı. Kendi sûretine neden kendisine benzediğini sordu. Ve insan sûretindeki canlı mahlûk, kendisinin bir beşere benzemeyeceğini, ancak beşeriyetin kendisine benzediğini söyleyerek ona şöyle buyurdu: “Sen kendini ben mi sandın?” Hezekiel korktu, ama içinden gelen sesi de susturamadı. “Öyleyse” dedi, “aslanda adaletin, öküzde kudretin ve kartalda hikmetin remz olunduğu gibi insan sûretinden remz olunan nedir?”

İnsan sureti dudakları titremeden şöyle cevap verdi: “İnsan bir sırdır ve kendisine bildirildiği kadarı ayandır. Zira sırrının ifşâsına nihayet olmadığından insanın külliyen bilinmesine de imkan yoktur. Lâkin yine de insana, onu sevdiğin kadar yaklaşırsın. Yaklaştığın kadar bilirsin. Bildiğin kadar o olursun…”
Gözünü açtığında bildi ki bütün bunları ona gösteren efendisinin sesiydi. Kendine döndü ve anladı ki Efendi onda olan aslanı, öküzü, kartalı ve insanın güzelliğini kendisine göstermişti. Kısık, hatta sadece kendi kulağının duyacağı bir sesle: “Bende olanı bana verene, verdiğini vermekle hükümlüyüm. İnsanın güzelliği ve kokusunun hoşluğu budur,” dedi ve yüz üstü secdeye kapandı.

Rab sesini işitti ve ona açıkça söyledi: “Âdemoğlu! Ayakların üzerine dikil de seninle muhabbet edelim.” *Zira muhabbet için Âdemoğluna kıyamda olmak gerektir…

İzzet Erş

  • Yorum yapmak için lütfen üye olunuz!!!