Heinrich Ricker Kimdir?
Bu konuda Dilthey’dan etkilenen Rickert’e göre, Comte, kendi verdiği adla “sosyoloji”sini böyle sınırlı bir bilim anlayışına, “pozitif bilim” modeline göre kurmakla, eksik ve hatta yanlış bir bilim ortaya çıkarmıştır. Rickert’e göre, Kant’ta olduğu gibi, bilgi, öznenin bir inşasıdır, bir kurgusudur. Ve bu inşada belirleyici olan, temeli oluşturan şey, Windelband’ın da ifade ettiği gibi, mantıktır. Dolayısıyla doğa bilimleri de, kültür bilimleri de, mantıksal kuruluşları bakımından aynı zemin üzerindedirler. Ancak onlar farklı yöntemler kullanırlar. Çünkü, farklı bilgisel ilgilere ve bilgisel hedeflere sahiptirler. Doğa bilimlerinin ilgisi, Windelband’ın işaret ettiği üzere, konularını genellik tasarımı altında bilmeye yöneliktir, hedefi ise genel yasalar (doğa yasaları) ortaya koymaktır.
Buna karşılık kültür bilimlerinin ilgisi, konularını, yine Windelband’ın işaret ettiği üzere, bir defalık olaylar olarak ele almaya yöneliktir; hedefi ise bu olayları bir defalık bütünlükler halinde kavramaktır. İlgi ve hedeflerdeki bu farklılık, doğa bilimlerini genelleştirici bilimler, kültür bilimlerini ise tekilleştirici bilimler kılar. Ayrıca, kültür bilimleri, konusu olan sosyal gerçekliği değerlerin güdümünde oluşan bir gerçeklik olarak ele alır. Yine Windelband’ın belirttiği gibi, sosyal gerçeklik, insanların Doğru, İyi, Güzel gibi genel geçer değerler (veya değer sınıfları) altında gerçekleştirdikleri her şeyi içine alır. Ne var ki, Rickert, değerlerin her dönem ve çağda farklı şekillerde benimsendiklerini belirtir ki, kültür bilimlerinin görevi, zaten her çağda ve dönemde anlamları değişen değerlerle insan eylemleri arasındaki bağı kurmak ve kavramaktır. Onları tekilleştirici kılan yön de, bizzat her dönem ve çağın özgül kalmasıdır. Kültür bilimleri bu özgüllüğün peşinde olmalıdırlar. Değerlerle insan eylemleri arasındaki bağı kavramak ise anlama yoluyla olanaklıdır.
Anlama, hermeneutikçilerin (örneğin çağdaşı Dilthey’ın) belirttikleri gibi, tarihi ve kültürü kavrama biçimi ve yöntemidir. Rickert’e göre doğa değerden yoksundur; dolayısıyla o algılanabilir ve açıklanabilir, fakat anlaşılamaz. Doğa bilimlerinde kavram kurma yasa-olgu ilişkisi temelinde gerçekleştirilir. Kültür bilimlerinde ise kavramlar, ancak değer-eylem ilişkisi gözetilerek kurulabilirler. Sonuç olarak, kültür bilimleri özgüllüğün ve tekilliğin bilimleridir. Bu nedenle özgül ve tekil olanı dışta bırakan veya ikincil kılan genelleştirici doğa bilimlerine göre, kültür bilimleri gerçekliğe daha yakın dururlar. Çünkü gerçek olan özgül ve tekil olandır; genel/evrensel olan ise sadece bir soyutlamadır.
Max Weber (1864-1920), Berlin’de profesör olarak çalışmıştır. Heidelberg Okulu’yla doğrudan bir ilişkisi yoktur. Rickert’in dostu ve öğrencisi olduğu gibi, onun bilim öğretisinin izleyicisidir ve Dilthey’ın hermeneutiği ile Rickert’in bilim öğretisini bağdaştırmaya çalışan bir anlamacı bilim ve anlamacı sosyoloji geliştirmiştir.