Hegel,Felsefe Ve Diyalektik Yöntem
Hegel’in ilk çalışmaları Hıristiyanlık ve Yahudilik ile ilgilidir. Zamanla düşüncesini geliştirdi; varoluşu düşünce temeline dayanarak açıklayan idealist felsefenin temsilcisi durumuna geldi. Tarihin ve düşüncenin gelişiminin, varlıkların birbiriyle karşılıklı etkileşimi anlamına gelen diyalektik süreç içinde geliştiğini savundu. Hegel bu sürece “diyalektik yürüyüş” adını verir.
Diyalektik yürüyüş biri olumlu, biri olumsuz iki kavramın çatışmasından olumlu bir kavramın elde edilme sürecidir. Bu Hegel’in tez-antitez-sentezden oluşan üçlü basamaklandırmasıdır. Hegel bu sürece şu örneği verir: ‘Düşünce’ bir tez olarak alınırsa, henüz gerçekleşmemiş bir olanaktır. Kendini gerçekleştirmesi için kendi dışında ikinci bir alan olmalıdır. Bu ikinci alan doğadır. Doğa aynı zamanda düşünce kavramının antitezidir. Bu iki zıt kavramın çatışmasından kültür ürünleri doğar. Bu da sentezdir. Hegel’e göre diyalektik yürüyüş sürecinin en üst basamağında Mutlak Tin ya da Zihin (Geist) vardır. Üç basamak Mutlak Tin’in kendini belli bir amaca göre ortaya çıkarmasıdır. Buna bir anlamda Mutlak Tin’in özgürleşme süreci denebilir.
Hegel'e göre, insan, bilgide kendisinin dışında olan, kendisinin yaratmadığı ve insandan bağımsız olan bir dünyayı tecrübe etmektedir. Bu doğal dünya bütünüyle zihnin eseridir, fakat biz insanların zihinlerinin eseri değildir; bilgimizin nesneleri bizim zihinlerimiz tarafından yaratılmamıştır. Bundan Hegel'e göre, şu sonuç çıkar: Bu dünya, bu dünyayı meydana getiren ve bilgimizin konusu olan nesneler, sonlu bireyin, insanın zihninden başka bir zihnin eseri olmalıdır. Bilginin nesneleri ve dolayısıyla bütün bir evren mutlak bir öznenin, mutlak bir Zihin, Akıl ya da Tinin ürünüdür. Hegel'in Tin, Geist, İde, Mutlak, Mutlak Zihin adını verdiği bu tinsel varlık, tüm bireysel, sonlu insan ruhlarının dışındaki nesnel bir varlık olup, Tanrı'dan başka bir şey değildir. Hegel, Mutlak Zihnin, Geist'in özüne, insan aklı tarafından nüfuz edildiğine inanır, çünkü Mutlak Zihin, insan aklının işleyişinde olduğu kadar, doğada da açığa çıkar.
Yani, Geist kendisini Hegel'e göre, doğada ve insan aklında ifade eder. Ona göre, gerçekliğin tümü yalnızca bir İde, Mutlak ya da Nesnel Akıl, bir Mutlak Tin aracılığıyla anlaşılabilir. Bu Mutlak Akıl, dünya tarihi boyunca bir evrim süreci içinde olmuştur. Mutlak Akıl aşkın, kendi kendisine yeten, kendi kendisinin mutlak olarak bilincinde olan, tam olarak bağımsız bir varlık olmaya çalışmaktadır. Söz konusu evrim süreci, mutlak Aklın tam olarak rasyonel ve anlaşılır bir varlık haline gelme çabasıdır.
19. yüzyılın en önemli filozoflarından Hegel, felsefe tarihinin son sistemli felsefesini ortaya koymuştur. Ernst Bloch’da Hegel felsefesini ,’sistemin iktidarı olarak’ ifade etmektedir. Herbert Marcuse’un deyimiyle ‘Batı felsefesinin akımı Hegel’den sonra tükenir.’ Batı felsefesi içinde Hegel’den sonra hiçbir filozof, sistemli bir bütün oluşturamamıştır denilebilir. Hegel felsefesi , Marcuse’un ifade ettiği gibi Batı Felsefe Tarihi’nde önemli bir felsefe mihengidir. Hegel felsefesinin sistemli olmasını sağlayan en önemli etken, kullandığı diyalektik metodudur.
Hegel diyalektik yöntemini Alman idealizmi içinde oluşturmayı başarmıştır. Hegel’in felsefesi Alman idealizminin en yüksek noktasını ifade etmektedir. ‘Hegel’in felsefesi din ile uzlaşma ve gerginlik arasında gelişmekte, aydınlanma ve doğa bilimi içinde her şeyi açıklamakta ve anlamakta; böylece, felsefesi birdenbire Kant kadar büyük bir felsefeyle yan yana durmaktadır.’ Aydınlanma çağı filozofu Hegel için diyalektik süreç, karşıtların savaşımını ve de birliğini sağlamaktadır. Karşıtların bu birliği ve uzlaşımı, oluş sürecini de beraberinde getirmektedir. Hegel felsefesini sistemli hale getiren de , bu süreç (diyalektik) ve bütünlüktür.,
Hegel’in Diyalektik yöntemi Eski Yunan’daki karşılıklı konuşma sanatından (diyalog), daha sonra insandaki ve insani süreçteki gelişimi inceleyen anlamından apayrı bir yapıdadır.Hegel diyalektik yöntemi kendi felsefi sistemine uygulamıştır. Hegel’e göre gerçek felsefe yöntemi, diyalektik yöntemdir.
Hegel için, çelişme ve karşıtlık yalnız düşüncede değildir. ‘Varlığın kendisinde de vardır; nesnelerin varlığı çelişik bir örüntü içerisindedir. Varlıktaki bu çelişme oluşla çözümlenir.’ Diyalektik, varlığın ve düşüncenin karşıtlığından oluş ile birlikte, bir çözümleme sağlar. Varlık burada karşımıza düşüncenin nesneleşmesi olarak çıkmaktadır.
Diyalektik Tin’in gelişmesi ve özgürleşmesini ifade etmektedir. ‘Tarihin diyalektiği boyunca Hegel’e göre Tin giderek daha rasyonel ve ben-bilincine sahip hale gelir.’ Diyalektik Hegel felsefesinin motorudur. Tin’in , bilincin, düşüncenin ve varlığın bir bütünlük içinde; özgürlüğe;sonsuzluğa ve mutlak olana ulaşması diyalektik yöntem ile gerçekleşir.
Böylelikle; ‘Diyalektik, Tin’in bütün bir diyalektik gelişme sürecinin felsefe daha doğru bir deyişle, Hegel’in kendi felsefesi tarafından, kendi üzerinden dönen düzene sokuluşuyla doruk noktasına ulaşır.’ Hegel felsefesinde diyalektik varlığın ve düşüncenin bütünlüğünü sağlayan olağanüstü bir işleve sahip olmaktadır. ‘Hegelci diyalektik, felsefi bir araştırma yöntemi değil; ama, Varlığın yapısının, bu yapıya en uygun betimlemesi ve de varlığın gerçekleşmesinin ve kendini göstermesinin (ortaya koymasının) bir betimlemesidir.’ Diyalektiğe böyle bir işlev kazandıran; yani, ‘Düşünce ile varlığın bir ve aynı şey olduğunu ileri sürerek düşüncenin diyalektiği ile varlığın diyalektiği apaçık ve kesin biçimde ilk olarak birbirine bağlayan; onların aynı kökten geldiğini, aynı kökten geldiğini, aynı gerçeğin iki yanı olduğunu söyleyen Hegel’dir.’ Diyalektik. Tin’in gelişmesini ve özgürleşmesini ifade etmektedir.
Düşüncenin diyalektiği ile ifade edilmek istenen; düşüncenin mantıksal olarak kendi kendisini aşmasıdır. Hegel’de varlık düşüncesini, diyalektik yoluyla ‘Mutlak Tin’e: yani, yabancılaşmanın aşıldığı mutlak düşünceye ulaştırır. Varlığın diyalektiğinde ise varlık, diyalektik yoluyla kendine yabancılaşmış halinden ve kendi dışında ve bir varlık halinden kendi bilincine ulaşmış ve özgürlüğe kavuşmuş varlık haline ulaşır. Hegel diyalektiğinde varlık ve düşünce birliği kesin olarak sağlanmıştır.
Hegel’in çıkış noktası İde’dir. İde her şeyin temelinde varolan evrensel varlıktır. Hegel felsefesinin amacını da; ‘İde’yi hakiki biçimi ve genelliği içinde kavramak olduğunu belirtir.’ İde, Hegel için varolan her şeyin temelidir. İde’nin özelliği ise şudur: ‘İde, bu çokluk, çeşitlilik ve tek-teklik içinde kaybolup gitmez; düşünen Tin’de (Zihinde), yeniden kendine döner, yeniden kendini bulur. Düşünen ve kendi-bilincine (Selbstbewusstsein-Özbilincine) dönmüş İde olarak , yeniden özüne uygun hale gelir; kendisi olur.’ Martin Heidegger kendinin bilincinin, bilinç ile us arasında kaldığını ve Tin ile geliştirilerek mutlak hale ulaştığını ifade etmektedir. Kendinin bilincine ulaşmakla; ‘Hakikat kendi yurdunu, toprağını ve zeminini bulmuş olur.Bilinç alanında, ‘yabancı ellerdedir, yani kendisine yabancıdır ve yurtsuzdur’ Kendinin bilincine ulaşması ise, yabancılaşmanın aşılması ve mutlak Tin’e ulaşması anlamına gelmektedir. Hegel’in İdesi mutlak varlık olarak belirlenebilir ve diyalektik, bu mutlak varlığın,bir gelişme ve değişme içinde olduğunu ortaya koymaktadır.
Hegel felsefesinde önemli bir yeri olan diğer bir kavram da Tin’dir. Tin, Hegel’de İde’nin kendisine ilişkin bilinci ya da tarihin Tanrı iradesi olan hareket ettirici gücü dini düşünce tarafından dünyayı yarattığına inanılan yüce varlık. Frederick Copleston’a göre Tin olarak tanımlanan: ‘Salt kavramsal bir soyutlama değil ama türlülüğü kendi içerisinde taşıyor olarak düşünülen bir yaratıcı yaşama tanrı denir.
Bu ayrıca Tin (Geist) olarakta tanımlanmalıdır. Karl Löwith Tin’in ruh ve bilinç birliği olarak tanımlamanın doğru olduğunu belirtmektedir.
Ancak Tin bireysel değildir. ‘Tersine Tin, insan dünyasının ve bu dünyada yer alan öznelerin (insanların) varlık tarzlarının adıdır.’ Hegel Tin’i, tekilliğin ve tümelliğin birliği olarak tanımlamaktadır. Hegel’de Tin’i şu şekilde ifade edebiliriz: ‘Temel varlığın yani mutlak varlığın bir formu (biçimi) olarak değil, mutlak varlığın kendisi olarak yani kendini bilip tanıyan mutlak varlık olarak ele alır. Tin, kendine dönmüş, kendi içindeki doğruyu kavramış; doğanın özünü oluşturduğunu fark etmiş, doğayı yöneten özgür güç olduğunun bilincine varmış olan İde’dir.’Hegel İde ile Tin arasındaki ilişkiyi Felsefi Bilimler Ansiklopedisi’nde ortaya koymaktadır. Ancak Tin’i bazı yerlerde İde,Us, Töz terimleriyle karşılayarak bunların aynı anlama geldiğini de ifade etmiştir.
Hegel’e göre Tin, kendini yabancılaşmaktan kurtaracak, özgürlüğe ulaşacak ve nihai olarak Mutlak Tin haline gelecektir. Mutlak Tin, Tin’in doğada kendi dışında bir varlık haline ve kendine yabancı bir varlık haline gelmesi aşamasından kurtulup kendini tanımaya ve kendi özünü fark etmeye başlar. Böylelikle Mutlak Tin haline gelir.
Felsefe Tin’i Mutlak Tin olarak kavrar. Ve onu hem maddi olmayan bir düşünce hem de elle tutulup gözle görülebilen bütün varlıkların birliği olarak kavrar. Tarih, işte bu sürecin kendisidir. ‘Dünya tarihi için şu söylenebilir: Tin’in kendini gösterip açması, kendinde olduğu şeyin bilgisine varmak için kendisini işlemesi ile olur.’ Özü özgürlük olan Tin, bu süreci tüm öznelerde gerçekleştirecektir. ‘Çünkü; Dünya-Tin’inin ereğinin içerdiği bu töze herkesin özgür olmasıyla erişilir. Welt-Geist ifadesiyle Dünya-Tin’i, kendi özünü gerçekleştirmeye ve dünya-tarihi içinde en üst seviyeye ulaşmaya yönelecektir. Hegel, kısaca dünya tarihinin amacınıda belirtmektedir. ‘Öyleyse dünya tarihinin amacı Tin’in aslında olduğu şeyin bilgisine varması bu bilgiyi, nesnel kılması, varolan bir dünyada gerçekleştirmesi, kendini nesnel olarak meydana getirmesidir. Hegel, kendinden önceki idealist anlayıştan ve Kant’ın sürekli Us içinde ifadesini bulduğu süreçten farklı olarak; somut ve gerçek olana yönelen bir çözümleme çabası söz konusudur.
Hegel felsefesinin en önemli bir diğer kavramı da Us’tur.Us, Hegel’in dünyayı anlama çabasında yararlandığı en önemli araçtır. ‘Hegel dünyayı usla anlama çabasını en ileri götüren filozof olmuştur.’ Usu felsefesinin en önemli noktasına yerleştirerek felsefe sisteminin gerçekliğini de buna dayandırmaktadır. Hegel’e göre ‘Akli olan gerçektir ve gerçek olan aklidir.’ Mantık Bilimi’nde de bu gerçeklik ortaya konmuştur. Us, insanın tarihsel süreci içinde en yüksek olan noktaya Hegel ile oturmuştur. ‘Varlık anlamını böyle bulabilecektir; çünkü, gerçek Varlık öyleyse düşünce ve ustur.’