Hajime Tanabe Kimdir?
Hajime Tanabe Kimdir?
3 Şubat 1885 - 29 Nisan 1962 yılları arasında yaşamış olan Japon düşünür ve bilim adamıdır.
Kyoto Okulu olarak bilinen felsefe okulunun filozoflarından birisi olan Tanabe, Tokyo Üniversitesi'nde okumuş ve buradan mezun olduktan sonra Kyoto Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışmıştır. 1920'lerde Almanya'da kalarak Edmund Husserl ve Martin Heidegger ile birlikte çalışmıştır. Japonya'ya döndükten sonra profesör olmuştur.
Tanabe eğer felsefe yapmak istiyorsak itirafta bulunmadan bunu yapabilmemizin imkansız olduğuna inanır. Peki ama neyi itiraf etmemiz gerekiyor ve bunu nasıl yapacağız? Bu sorulara cevap vermek için Tanabe'nin felsefesini hem Avrupa'daki hem de Japonya'daki felsefe akımlarının köklerinde aramalıyız. Avrupa'daki kökleri olarak Tanabe, M.Ö. 5. yüzyılda yaşamış Yunan filozof Sokrates'e kadar gider. Sokrates, Tanabe için önemlidir, çünkü samimi biçimde hiçbir şey bilmediğini itiraf etmiştir. Hikâyeye göre Delphi kâhini, Sokrates' in Atina'daki en bilge insan olduğunu söylemiş ve kendi bilgisizliğinden emin olan Sokrates de kâhinin yanlışını kanıtlamaya kalkışmıştır. Atina'daki sayısız kişiyle konuştuktan sonra gerçekten de Atina'daki en bilge insan olduğuna ikna olmuştur, çünkü hiçbir şey bilmediğini kabul eden tek kişi kendisidir.
Tanabe'nin Japon kökleri ise Budizmin Saf Diyar okulunun mensubu Budist rahip Shinran'ın felsefesine kadar gider. Shinran'ın yeniliği, kendi gücümüzle Aydınlanma'ya ulaşmamızın imkansız olduğuyla ilgili görüşüdür. Shinran bunun yerine kendi bilgisizliğimizi ve sınırlarımızı itiraf etmemiz gerektiğini ve Tanabe ile Shinran'ın tariki ya da "öteki güç" dediklerine ancak o zaman ulaşabileceğimizi iddia eder. Saf Diyar Budizmi bağlamında öteki güç Buddha Amitabha'nınkidir. Tanabe'nin felsefesi bağlamında ise itiraf "mutlak hiçliğin" tanınmasına ve nihai olarak özfarkındalığa ve bilgeliğe yol açar.
O zaman Tanabe için felsefe mantığın ince noktalarını tartışmak veya herhangi bir şeyi tartışmak ya da savunmak değil, hatta aslında "entelektüel" bir disiplin bile değildir. Tanabe için çok daha temeldir; olabilecek en derin şekliyle kendi öz varlığımızla ilişki kurma sürecidir. Bu kısmen onun Martin Heidegger okumalarının sonucunda şekillenen bir fikirdir.
Tanabe kendi gerçek varlığımızı ancak itiraf yoluyla yeniden keşfedebileceğimize inanır. Bu keşif onun doğrudan dini terimlerle ölüm ve yeniden canlanma olarak tanımladığı bir süreçtir. Bu ölüm ve yeniden canlanma zihnin "öteki güç" aracılığıyla yeniden doğumu ve "benliğin" sınırlı görüşünden aydınlanma perspektifine geçişidir. Ancak bu geçiş sadece felsefeye hazırlık değildir, tam tersine kökleri kuşkuculuğa ve "Kendimizi öteki gücün inayetine teslim etmeye" kadar giden felsefenin ta kendisidir.
Başka bir deyişle felsefe bizim içine dahil olduğumuz bir faaliyet değil, benliğimizin gitmesine izin vererek -Tanabe'nin "edimde bulunan bir özne olmaksızın eylem" adını verdiği bir fenomen olan- kendi asıl benliklerimize erişmemizle meydana gelen bir şeydir.
Tanabe kesintisiz itirafın, bizim kendi sınırlarımızı tanımamızın getireceği "nihai sonuç" olduğunu yazar. Başka bir deyişle Tanabe bizden eski felsefi problemlere yeni cevaplar bulmamızı değil, felsefenin doğasını yeniden değerlendirmemizi istemektedir.