Hafıza Ve İmgelem Gücünü Kullanma Sanatı Nedir?
Antik çağlarda ve ortaçağda zaten kullanılan bu sanatlar Giordano Bruno tarafından yeniden ele alınıp öyle önemli bir ölçüde değiştirilmişlerdir ki, artık Tanrısallığa ulaşma yolları haline gelmişlerdir. Bunlar sembolik imgelere dayanan, şeması evrensel olan, ama içini herkesin kendi evrimi ve dünya görüşü çerçevesinde doldurduğu bir çeşit Mandala-hologramlardır*. Etkili olabilmeleri için yaşanmalıdırlar ve sağlamlık açısından bir hoca-lanu ilişkisi öngörürler.
Giordano Bruno'nun felsefesi bir patika, çokluktan birliğe geçiştir. Felsefesinin bazı esas boyutları insanı Tanrıya götüren bu iki sanatı daha iyi anlamamız için yardımcı olacaktır.
Bruno temel bir ilkeden yola çıkar, bu da Eflatuncu bir ilkedir ve onsuz bu iki sanatın anlaşılması imkansızdır. Bu kural Bruno felsefesinde bulunan bütün ön gerçekleri anlamak için de geçerlidir.
Bu ilke, "iyi, gerçek ve güzellik" bütünüdür ve insan ruhu, vecd veya "öfke" yaşadığı "çok boyutlu, değişken ve zıtlıklar dünyasından" sıyrılıp bu bütüne, bu tekliğe doğru yükselmelidir. Hafıza ve imgelem gücünü kullanma sanatları da insanın bu sonuca varabilmesi için yaratılmışlardır.
“İnsan,” der Bruno, "sonsuzluğa, kahramanca bir girişime doğru fırlatılmış bir varlıktır ve evrimleşmesinin amacı tanrı ile bütünleşme, esas öze dönmedir. Entellektüel sevgi de bu manevi evrimleşmenin ilkesidir. Bu manevi evrimleşme unutma değil hafızadır."
Filozof, ömrü boyunca insanı bu arzuladığı tanrısallığa götürecek bir hafıza sistemini araştırmıştır.
Tanrısallığa ulaşmanın iki yolu vardır: Biri tanrıbilim, tanrının yüceliğinin seyiri, dünya ve nesnelerin ötesini görme; öbürü Bruno'nun yolu veya doğal, içsel (panteist) yol. Bruno'ya göre,doğa kutsaldır. Yani doğaya bakarak tanrıyı kavrayabiliriz. Bu da heyecan verici bir görüntü teşkil eder çünkü tanrı bizi çevreleyen her şeyin içinde mevcuttur. Görünenin ve görünmeyenin içindedir. Teklik tanrısallığın esas karakteri olduğundan, demek ki Bruno felsefesinin amacı doğadaki tekliğin seyridir (deus inrebus). İlk önce Bruno'nun hedefi mnemonik (hafıza ile ilgili) ve kompleks simgelerle, insanda mevcut olan bütün güçleri birleştirmek ve ona semavi güçler kazandırmaktır.
Bu onun hafıza sanatının asıl anlamını teşkil eder, bu sanat sembolik imajlara dayanır ve amacı insan ile Tanrı arasında bağ kurmaktır.
Yalnız, Giordano hayatında ve dünya görüşünde kainatın paradoksunu yansıtır. Kendi doğal dünya görüşünün ötesine gider, Tanrının yüceliğini inkar etmez. Esaslı bir şekilde, içle dışı birleştirir, bu iki kavram birçok suni ve anlamsız felsefi kavgalara yol açmıştır.
Tanrısallığın sadece her şeyin içinde değil onların ötesinde de bulunduğunu söyleyerek noktalayabiliriz.
İmgelem Gücü Sanatı
İmgelem gücü Bruno'nun bilgi teorisinde özel bir yer tutar.
İmgelem gücü ruhun ilk bağı, geçici ile ebediyetin arasında ara yol. O tam anlamıyla tek gerçek mana. Ruhun bedeni ve aracı, insan hayatının aktığı kaynak... Tanrı ile temasa geçmenin en asil yöntemi.
Bu kavram bugünkü en ileri fen araştırmalarıyla çakışıyor: "imgelem gücü: hakikaten 'yeteneklerin kraliçesi''dir. İmgelemenin süreci ve mananın verilmesi ondan geçer "(1)
Modern bilimin müjdecisi olan Bruno, Tanrıya götüren tek yol olarak kabul ettiği sembolik işlevin ateşli savunucusudur.
Duyular dünyasıyla duyu dünyası arasındaki bağı imgelem gücü sembolik imajın sayesinde gerçekleştiriyor. Bu maddi nesneyle entellektüel kavram, algılanabilir dünyayla algılanan dünya arasında bir bağ oluşturuyor.
'De Imaginum " eserinde, Bruno: "Nasıldır bilemem yukarıdaki şeylerle aşağıdaki madde arasında bir benzerlik vardır, bu da tanrısal lütufların bazı benzerlikler ve bazı imajlar sayesinde, aşağıya inip iletişimde bulunmasını sağlıyor" diye yazar.
Demek ki sembol-imaj sadece pasif olmayıp işlevsel oluyor çünkü yukarıdaki ve aşağıdaki enerjilerin dolaşımına katkıda bulunuyor.
Bu nedenle, Bruno'nun araştırması bir imajlar dilinin oluşturulmasına yönelik oluyor.
İmajlar ve Tanrıların Dili
''Ars Memoris" risalesinde Giordano Bruno bize mnemonik mevkiler ve imajlar üzerine kurulmuş bir ruhsal reform öneriyor.
Bütün güçleri insanın içinde toplamayı hedefleyen bu reformu, Bruno tılsımlı imajlar yaratarak başlatıyor. Bu imajlar "gölgelerdir" veya tanrının maddedeki yansımalarıdır ve semavi güçleri çeker. Dereceler vardır bu gölgelerde. O en yüce gölgeleri meydana getirir. Bu imajları, "ruhundaki güçlerin harekete geçmeleri için" hafızasındaki özel olarak hazırlanmış yerlere teslim eder.
İmajlar
Giordano, tanrılarla görüşmek için ne soyut ne de kavramsal olan bir dil oluşturuyor ama simgesel, astrolojik karakterde imajlar üzerine kurulmuş bir dil yaratıyor. Semavi biçimler tanrısal kavramlardan bahseden bir kitabın mektupları gibidir:"Semalar tanrıların şanını anlatır. "
Tanrıların dili hiyerogliflerle meydana getirilir çünkü bizim lisanımız sırf konvansiyonel olduğundan yani onu meydana getiren harfler ve kelimeler keyfi olarak dizilmiş olmalarından ötürü içlerinde öze dönük, gösteren ve gösterilenin, şekil ile içeriğin birbirleriyle temas edebilmelerini sağlayacak bir iletişim yoktur.
Hermetik geleneği bize imaj ilminin, maji ayinlerinin ve tılsımlarının varlığını söyler. Majisyen veya büyücü denilen kişi, bu geleneğe hakim, "harikalar" yaratan ve alemler arasında bağlar kuran kişidir. (Majisyen seyircisinin imgelem gücünü etkileyen, kullandığı imajları ve formları besleyen ve ruhsal yapıya kuvvetli bir şekilde etki eden kişidir.)
Bruno bize, aralarından "derin güçlerin ve gizemli mevcudiyetlerin uyandığı" imajlar aracılığıyla gerçek bir ruh terapisi sunar. Sözler, işaretler ve simgeler ahlaki, ruhsal ve fizik "sağlığımıza" kavuşmamızı sağlar.
Giordano Bruno'nun Majik İmajları
Giordano Bruno tarafından seçilen tılsımlı imajlar, yıldızların imajlarıdır; onlar "üst semavi göklere ait düşüncelerle alt semavi dünyadaki elemanlar arasında aracıdır."
Yıldızların imajlarını kullanarak veya düzenleyerek, alt aleme yakın olmasından çok gerçeğin bir kademesine çok daha yakın şekilleri kullanmış oluruz. Aslında yıldızların imajları düşüncelerin gölgesindedir(2).
"De Imaginum" eserinde Giordano Bruno yıldızları sanki birer sihirle dolu heykeller olarak ele alıp hafıza imajları yaratır. Bu majik imajlar hem astrolojik hem de antik tanrıların (özellikle Grek) figürleridir.
Hafıza Sanatı
"De Umbris Idearum" (İdeaların Gölgeleri) başlıklı eserinin ilk sayfalarında gösterilecek olan hafıza sanatı bir hermetik sır olarak takdim edilir. Hermes'in ta kendisi tarafından filozoflara bir kitap içinde verilir. Bu kitap "içsel yazı için toparlanmış fikirlerin gölgeleri kitabıdır". Bu demektir ki bu kitap hafızaya kazınması gereken bir imajlar listesini içerir (3).
Evet, içimizde arketip imajlar tam bir kaos içerisinde yer alır."Asıl doğanda, seri ve düzeni reddetmeyen bir elemanlar ve rakamlar kaosu vardır."
Majik hafıza imajları kaostan çıkarılıp düzene sokularak insana Tanrısal yeteneklerini geri verir.
Klasik Hafıza Sanatı
Hafıza sanatı Antik çağdan beri var olan iki basit ilkeye dayanır.
Bunlardan ilki bir imajı başka herhangi bir elemandan daha iyi ezberlediğimize dair olandır. Aristoteles'in, "zihni, imajsız düşünme imkansızdır" sözü her zaman hafıza sanatında imajların kullanılması teorisini desteklemek için kullanılır.
İkincisi ise önemli sayıda imajı belleme için onları kolayca tanımak, bulma için birbirlerini bir yapıyla bağlamak gerektiğine dairdir. Bu sanat genelde onları zihnen bilinen bir yerin değişik noktalarına yerleştirmekten ibarettir (mesela bir binanın odaları) ama bu uzaysal yapı bir bütün olarak oluşturulabilir. (Giullio Camillio'nun tiyatrosu "Bruno'nun majik çarkları")
Bruno'da Hafıza Sanatı
Hafıza sisteminin hedefi anlamlı imajların bellenmesiyle tekliğe, Tanrıya dönmeye katkıda bulunmaktır. Bütünüyle hermetik uyumlar ilmine dayanan hafıza sanatının dayandığı şey "Eski Mısırlıların Tanrısallığa ulaşmak için Tanrısallığın aşağıya en küçük şeylere inmek için kullandığı aynı Doğa merdivenini kullandıklarıdır".(4)
Bruno Hafıza Sanatı'nın klasik prensiplerini yeniden ele alır. İyi belleme için özellikle göze çarpan imajlar üzerinde ısrar eder. Yer sistemi olarak diagram formundaki figürleri tavsiye eder. Bu seçenek bize alemigeometrik şekilde simgeleyen doğudaki mandalaları hatırlatıyor.
"Otuz Mühür" (Les trente sceaux) adlı eserinde Bruno majik bellek ilkelerinin otuz tanımını verir ve otuz anlaşılması güç açıklama ekler.
Eflatun "Theaitetos" adlı eserinde mühür metaforunu kullanır. Sokrates, ruhlarımızda her kişiye göre değişen bir bal mumu vardır demektedir. Düşündüğümüz ve algıladığımız her şey içine yazılır. Öte yandan "Phaidros"de Eflatun hakikatin bilinmesine Alatheia der yani unutmanın olmayışı ve ruhların bir defa daha gördükleri kavramları hatırlamaları ve bütün maddi şeylerin gerçek alemin birer bulanık kopyaları oldukları bilgisi.
Çarklar Sistemi
Bruno'nun bellek sanatı çok komplekstir. Bu sanat sadece bellek yeri olarak kullanılan diyagramlara dayanmaz. Parçalara bölünmüş ve birbirine geçmiş bir çarklar sistemini harekete geçiriyor. "De Umbris'in" "mnemonik aygıtı" astrolojik şekilde düzenlenmiş ve yıldızların yörüngeleri gibi birbirleriyle birleşen devingen bir çarklar sistemidir. (I.Gomez)
Kaybolan ilk eseri "Clavis Magna"da Bruno Lulle çarklarını yakarmalar, hava ruhlarını çağırma ve yıldızların majik imajlarının semavi dünyaya erişmesinde nasıl kullanılacağını anlatır. Bruno, Lulle çarklarını pratik Kabala veya yıldızların ötesinde bulunan şeytanları veya melekleri çağırma sanatı haline sokabiliyor. Semavi dünyada etkin olmak majik imajların yıldızların tılsımlı imajlarını kullanmaktır. Bruno böylece semavi imajları ruhun içine oturtur, onları belleğe yükleyerek içte semavi dünyayı yansıtır.
Herkesin Kendi Tecrübesine Yerleştirebileceği Bir Sistem
Bruno'ya hizmet eden devingen mnemonik sistem, genel kuralları açısından bize yarar ama devingen çarkın her yuvarlağını meydana getiren otuz parçanın içine giren imajların özel ilişkileri açısından yaramaz. Her parça beşe bölünür ve içlerine mantıklı bir düzende seçilmiş imajlar yerleştirilir. Her kişi kendisine bağlı sembolleri bulacak ve onları çarkların içine yerleştirecek, bu çarklar yeni geometrik mnemonik boşluklardır ve içlerine Bruno'nun Agrippa maji kitabından çıkardığı hiyerogliflik imajlar konulacaktır. Bu kitap Aggripa'nın bellek sisteminde kullandığı yıldızların majik imajları serisini içerir.
Giordano, felsefi düşüncesi gibi derin bir paradoks içeren evrensel bir mnemonik sistem bırakmıştır. Bu paradoks hem evrensel hem kişiseldir, hem de şaşırtıcı biçimde nakledilmesi imkansızdır çünkü kişinin kuracağı sistem kendi gerçeği, sembolleri, öznel dünya görüşüyle uyumlu olmalıdır.
İlk adımları kendi şahsi görüşümüzden itibaren atıyoruz. Bize tanıdık gelen referanslar taşırız çünkü onlar bizimkilerdir. Onlara gitgide dünyanın, kâinatın esrarengiz gerçekleri hakkında verdiği referansları da katarız.
Genel Bir Yaklaşım
Bruno'nun sistemi sadece bellemeye çalışmak istediğimiz şeyleri bellemek için yaratılmamışlardır, bu sistem insanın bütün düzeylerini bütünleştirir ve aşkın bir hedefi vardır. Bu sisteme hakim olan her şeye ve ilk önce kendine hakim olur. Bizim öznel bakış açımızdan bu açının ötesine geçmemize yardımcı olacak yolculuk başlayacaktır ve bizi "her şeye" dönüştürebilecektir. Kâinat ve bütün gizi bizim içimizdedir, bunun farkında olmasak bile çünkü bilincimiz bizi sadece sınırlı gerçeklerle ve belli bir giz algılama derecesinde temasa sokmuştur.
Antik çağlarda ve ortaçağda zaten kullanılan bu sanatlar Giordano Bruno tarafından yeniden ele alınıp öyle önemli bir ölçüde değiştirilmişlerdir ki, artık Tanrısallığa ulaşma yolları haline gelmişlerdir. Bunlar sembolik imgelere dayanan, şeması evrensel olan, ama içini herkesin kendi evrimi ve dünya görüşü çerçevesinde doldurduğu bir çeşit Mandala-hologramlardır*. Etkili olabilmeleri için yaşanmalıdırlar ve sağlamlık açısından bir hoca-lanu ilişkisi öngörürler.
Giordano Bruno'nun felsefesi bir patika, çokluktan birliğe geçiştir. Felsefesinin bazı esas boyutları insanı Tanrıya götüren bu iki sanatı daha iyi anlamamız için yardımcı olacaktır.
Bruno temel bir ilkeden yola çıkar, bu da Eflatuncu bir ilkedir ve onsuz bu iki sanatın anlaşılması imkansızdır. Bu kural Bruno felsefesinde bulunan bütün ön gerçekleri anlamak için de geçerlidir.
Bu ilke, "iyi, gerçek ve güzellik" bütünüdür ve insan ruhu, vecd veya "öfke" yaşadığı "çok boyutlu, değişken ve zıtlıklar dünyasından" sıyrılıp bu bütüne, bu tekliğe doğru yükselmelidir. Hafıza ve imgelem gücünü kullanma sanatları da insanın bu sonuca varabilmesi için yaratılmışlardır.
“İnsan,” der Bruno, "sonsuzluğa, kahramanca bir girişime doğru fırlatılmış bir varlıktır ve evrimleşmesinin amacı tanrı ile bütünleşme, esas öze dönmedir. Entellektüel sevgi de bu manevi evrimleşmenin ilkesidir. Bu manevi evrimleşme unutma değil hafızadır."
Filozof, ömrü boyunca insanı bu arzuladığı tanrısallığa götürecek bir hafıza sistemini araştırmıştır.
Tanrısallığa ulaşmanın iki yolu vardır: Biri tanrıbilim, tanrının yüceliğinin seyiri, dünya ve nesnelerin ötesini görme; öbürü Bruno'nun yolu veya doğal, içsel (panteist) yol. Bruno'ya göre,doğa kutsaldır. Yani doğaya bakarak tanrıyı kavrayabiliriz. Bu da heyecan verici bir görüntü teşkil eder çünkü tanrı bizi çevreleyen her şeyin içinde mevcuttur. Görünenin ve görünmeyenin içindedir. Teklik tanrısallığın esas karakteri olduğundan, demek ki Bruno felsefesinin amacı doğadaki tekliğin seyridir (deus inrebus). İlk önce Bruno'nun hedefi mnemonik (hafıza ile ilgili) ve kompleks simgelerle, insanda mevcut olan bütün güçleri birleştirmek ve ona semavi güçler kazandırmaktır.
Bu onun hafıza sanatının asıl anlamını teşkil eder, bu sanat sembolik imajlara dayanır ve amacı insan ile Tanrı arasında bağ kurmaktır.
Yalnız, Giordano hayatında ve dünya görüşünde kainatın paradoksunu yansıtır. Kendi doğal dünya görüşünün ötesine gider, Tanrının yüceliğini inkar etmez. Esaslı bir şekilde, içle dışı birleştirir, bu iki kavram birçok suni ve anlamsız felsefi kavgalara yol açmıştır.
Tanrısallığın sadece her şeyin içinde değil onların ötesinde de bulunduğunu söyleyerek noktalayabiliriz.
İmgelem Gücü Sanatı
İmgelem gücü Bruno'nun bilgi teorisinde özel bir yer tutar.
İmgelem gücü ruhun ilk bağı, geçici ile ebediyetin arasında ara yol. O tam anlamıyla tek gerçek mana. Ruhun bedeni ve aracı, insan hayatının aktığı kaynak... Tanrı ile temasa geçmenin en asil yöntemi.
Bu kavram bugünkü en ileri fen araştırmalarıyla çakışıyor: "imgelem gücü: hakikaten 'yeteneklerin kraliçesi''dir. İmgelemenin süreci ve mananın verilmesi ondan geçer "(1)
Modern bilimin müjdecisi olan Bruno, Tanrıya götüren tek yol olarak kabul ettiği sembolik işlevin ateşli savunucusudur.
Duyular dünyasıyla duyu dünyası arasındaki bağı imgelem gücü sembolik imajın sayesinde gerçekleştiriyor. Bu maddi nesneyle entellektüel kavram, algılanabilir dünyayla algılanan dünya arasında bir bağ oluşturuyor.
'De Imaginum " eserinde, Bruno: "Nasıldır bilemem yukarıdaki şeylerle aşağıdaki madde arasında bir benzerlik vardır, bu da tanrısal lütufların bazı benzerlikler ve bazı imajlar sayesinde, aşağıya inip iletişimde bulunmasını sağlıyor" diye yazar.
Demek ki sembol-imaj sadece pasif olmayıp işlevsel oluyor çünkü yukarıdaki ve aşağıdaki enerjilerin dolaşımına katkıda bulunuyor.
Bu nedenle, Bruno'nun araştırması bir imajlar dilinin oluşturulmasına yönelik oluyor.
İmajlar ve Tanrıların Dili
''Ars Memoris" risalesinde Giordano Bruno bize mnemonik mevkiler ve imajlar üzerine kurulmuş bir ruhsal reform öneriyor.
Bütün güçleri insanın içinde toplamayı hedefleyen bu reformu, Bruno tılsımlı imajlar yaratarak başlatıyor. Bu imajlar "gölgelerdir" veya tanrının maddedeki yansımalarıdır ve semavi güçleri çeker. Dereceler vardır bu gölgelerde. O en yüce gölgeleri meydana getirir. Bu imajları, "ruhundaki güçlerin harekete geçmeleri için" hafızasındaki özel olarak hazırlanmış yerlere teslim eder.
İmajlar
Giordano, tanrılarla görüşmek için ne soyut ne de kavramsal olan bir dil oluşturuyor ama simgesel, astrolojik karakterde imajlar üzerine kurulmuş bir dil yaratıyor. Semavi biçimler tanrısal kavramlardan bahseden bir kitabın mektupları gibidir:"Semalar tanrıların şanını anlatır. "
Tanrıların dili hiyerogliflerle meydana getirilir çünkü bizim lisanımız sırf konvansiyonel olduğundan yani onu meydana getiren harfler ve kelimeler keyfi olarak dizilmiş olmalarından ötürü içlerinde öze dönük, gösteren ve gösterilenin, şekil ile içeriğin birbirleriyle temas edebilmelerini sağlayacak bir iletişim yoktur.
Hermetik geleneği bize imaj ilminin, maji ayinlerinin ve tılsımlarının varlığını söyler. Majisyen veya büyücü denilen kişi, bu geleneğe hakim, "harikalar" yaratan ve alemler arasında bağlar kuran kişidir. (Majisyen seyircisinin imgelem gücünü etkileyen, kullandığı imajları ve formları besleyen ve ruhsal yapıya kuvvetli bir şekilde etki eden kişidir.)
Bruno bize, aralarından "derin güçlerin ve gizemli mevcudiyetlerin uyandığı" imajlar aracılığıyla gerçek bir ruh terapisi sunar. Sözler, işaretler ve simgeler ahlaki, ruhsal ve fizik "sağlığımıza" kavuşmamızı sağlar.
Giordano Bruno'nun Majik İmajları
Giordano Bruno tarafından seçilen tılsımlı imajlar, yıldızların imajlarıdır; onlar "üst semavi göklere ait düşüncelerle alt semavi dünyadaki elemanlar arasında aracıdır."
Yıldızların imajlarını kullanarak veya düzenleyerek, alt aleme yakın olmasından çok gerçeğin bir kademesine çok daha yakın şekilleri kullanmış oluruz. Aslında yıldızların imajları düşüncelerin gölgesindedir(2).
"De Imaginum" eserinde Giordano Bruno yıldızları sanki birer sihirle dolu heykeller olarak ele alıp hafıza imajları yaratır. Bu majik imajlar hem astrolojik hem de antik tanrıların (özellikle Grek) figürleridir.
Hafıza Sanatı
"De Umbris Idearum" (İdeaların Gölgeleri) başlıklı eserinin ilk sayfalarında gösterilecek olan hafıza sanatı bir hermetik sır olarak takdim edilir. Hermes'in ta kendisi tarafından filozoflara bir kitap içinde verilir. Bu kitap "içsel yazı için toparlanmış fikirlerin gölgeleri kitabıdır". Bu demektir ki bu kitap hafızaya kazınması gereken bir imajlar listesini içerir (3).
Evet, içimizde arketip imajlar tam bir kaos içerisinde yer alır."Asıl doğanda, seri ve düzeni reddetmeyen bir elemanlar ve rakamlar kaosu vardır."
Majik hafıza imajları kaostan çıkarılıp düzene sokularak insana Tanrısal yeteneklerini geri verir.
Klasik Hafıza Sanatı
Hafıza sanatı Antik çağdan beri var olan iki basit ilkeye dayanır.
Bunlardan ilki bir imajı başka herhangi bir elemandan daha iyi ezberlediğimize dair olandır. Aristoteles'in, "zihni, imajsız düşünme imkansızdır" sözü her zaman hafıza sanatında imajların kullanılması teorisini desteklemek için kullanılır.
İkincisi ise önemli sayıda imajı belleme için onları kolayca tanımak, bulma için birbirlerini bir yapıyla bağlamak gerektiğine dairdir. Bu sanat genelde onları zihnen bilinen bir yerin değişik noktalarına yerleştirmekten ibarettir (mesela bir binanın odaları) ama bu uzaysal yapı bir bütün olarak oluşturulabilir. (Giullio Camillio'nun tiyatrosu "Bruno'nun majik çarkları")
Bruno'da Hafıza Sanatı
Hafıza sisteminin hedefi anlamlı imajların bellenmesiyle tekliğe, Tanrıya dönmeye katkıda bulunmaktır. Bütünüyle hermetik uyumlar ilmine dayanan hafıza sanatının dayandığı şey "Eski Mısırlıların Tanrısallığa ulaşmak için Tanrısallığın aşağıya en küçük şeylere inmek için kullandığı aynı Doğa merdivenini kullandıklarıdır".(4)
Bruno Hafıza Sanatı'nın klasik prensiplerini yeniden ele alır. İyi belleme için özellikle göze çarpan imajlar üzerinde ısrar eder. Yer sistemi olarak diagram formundaki figürleri tavsiye eder. Bu seçenek bize alemigeometrik şekilde simgeleyen doğudaki mandalaları hatırlatıyor.
"Otuz Mühür" (Les trente sceaux) adlı eserinde Bruno majik bellek ilkelerinin otuz tanımını verir ve otuz anlaşılması güç açıklama ekler.
Eflatun "Theaitetos" adlı eserinde mühür metaforunu kullanır. Sokrates, ruhlarımızda her kişiye göre değişen bir bal mumu vardır demektedir. Düşündüğümüz ve algıladığımız her şey içine yazılır. Öte yandan "Phaidros"de Eflatun hakikatin bilinmesine Alatheia der yani unutmanın olmayışı ve ruhların bir defa daha gördükleri kavramları hatırlamaları ve bütün maddi şeylerin gerçek alemin birer bulanık kopyaları oldukları bilgisi.
Çarklar Sistemi
Bruno'nun bellek sanatı çok komplekstir. Bu sanat sadece bellek yeri olarak kullanılan diyagramlara dayanmaz. Parçalara bölünmüş ve birbirine geçmiş bir çarklar sistemini harekete geçiriyor. "De Umbris'in" "mnemonik aygıtı" astrolojik şekilde düzenlenmiş ve yıldızların yörüngeleri gibi birbirleriyle birleşen devingen bir çarklar sistemidir. (I.Gomez)
Kaybolan ilk eseri "Clavis Magna"da Bruno Lulle çarklarını yakarmalar, hava ruhlarını çağırma ve yıldızların majik imajlarının semavi dünyaya erişmesinde nasıl kullanılacağını anlatır. Bruno, Lulle çarklarını pratik Kabala veya yıldızların ötesinde bulunan şeytanları veya melekleri çağırma sanatı haline sokabiliyor. Semavi dünyada etkin olmak majik imajların yıldızların tılsımlı imajlarını kullanmaktır. Bruno böylece semavi imajları ruhun içine oturtur, onları belleğe yükleyerek içte semavi dünyayı yansıtır.
Herkesin Kendi Tecrübesine Yerleştirebileceği Bir Sistem
Bruno'ya hizmet eden devingen mnemonik sistem, genel kuralları açısından bize yarar ama devingen çarkın her yuvarlağını meydana getiren otuz parçanın içine giren imajların özel ilişkileri açısından yaramaz. Her parça beşe bölünür ve içlerine mantıklı bir düzende seçilmiş imajlar yerleştirilir. Her kişi kendisine bağlı sembolleri bulacak ve onları çarkların içine yerleştirecek, bu çarklar yeni geometrik mnemonik boşluklardır ve içlerine Bruno'nun Agrippa maji kitabından çıkardığı hiyerogliflik imajlar konulacaktır. Bu kitap Aggripa'nın bellek sisteminde kullandığı yıldızların majik imajları serisini içerir.
Giordano, felsefi düşüncesi gibi derin bir paradoks içeren evrensel bir mnemonik sistem bırakmıştır. Bu paradoks hem evrensel hem kişiseldir, hem de şaşırtıcı biçimde nakledilmesi imkansızdır çünkü kişinin kuracağı sistem kendi gerçeği, sembolleri, öznel dünya görüşüyle uyumlu olmalıdır.
İlk adımları kendi şahsi görüşümüzden itibaren atıyoruz. Bize tanıdık gelen referanslar taşırız çünkü onlar bizimkilerdir. Onlara gitgide dünyanın, kâinatın esrarengiz gerçekleri hakkında verdiği referansları da katarız.
Genel Bir Yaklaşım
Bruno'nun sistemi sadece bellemeye çalışmak istediğimiz şeyleri bellemek için yaratılmamışlardır, bu sistem insanın bütün düzeylerini bütünleştirir ve aşkın bir hedefi vardır. Bu sisteme hakim olan her şeye ve ilk önce kendine hakim olur. Bizim öznel bakış açımızdan bu açının ötesine geçmemize yardımcı olacak yolculuk başlayacaktır ve bizi "her şeye" dönüştürebilecektir. Kâinat ve bütün gizi bizim içimizdedir, bunun farkında olmasak bile çünkü bilincimiz bizi sadece sınırlı gerçeklerle ve belli bir giz algılama derecesinde temasa sokmuştur.