Felsefe Ve Realizm
Felsefi realizm ise gerçeğin bilgisinin gerçeğin kendisini oluşturduğunu ve bu bilginin tek gerçeklik olduğunu, ya da onun yanında bilginin nesnesini oluşturan başka bir gerçeklik bulunduğunu öne süren bir öğreti olarak karşımıza çıkmıştır. Felsefede varlığın insan bilincinden bağımsız ve nesnel olduğunu öne süren görü...ştür.
Oldukça yeni bir terim olmakla birlikte, Eski Yunan ve ortaçağ felsefesinin belirli yönlerini de kapsayacak şekilde kullanilir.
Bilgi kuramı açısından nesneyi özneye, bilineni bilene bağlı kılan İdealizmin; kavram açısından da şeylerin yapısının gerçekliliğini adlanlar sınırlayan Adcılığın ve ortaçağın sonlarına doğru Adcılığın yerini alan kavramcılığın karşıtıdır.
Felsefi anlamda iki gerçeklilikten bashedilebilir. Bunlardan biri şeyin yapisina digeri de şeylere ilişkindir. Birincisinde zihinden bağımsız somut, tikel ve görülmediğine bile temel özelliklerini koruyan deney nesnelerinin varlığı kabul edilir. Birinci gruba, bir şeyin özündan o şeyin pay aldigi idea’nın anlaşıldığı Platoncu Gerçeklilik , bir şeyin ne olduğunun anlaşıldığı Aristotelesçi Gerçekililk, bir şeyin mutlak, özgün ya da kendi cinsine özgün ya da kendi cinsine özgü yapısının anlaşıldığı orataçağ Gerçekliliği ya da tümeller Gerçekçiliği ve son yasalar y da kuramsal modeller girer. İkinci gruba, dünyanın dışsallığını bir veri olarak kabul eden sağduyu Gerçekliliği, nesenenin kendisinin, dışsal da olsa zihnin önünde duran ve algılamayı bekleyen tek birim olduğunu kabul eden yeni Gerçeklilik ve zihnin, nesnenin kendisi yerine kopyasını kavramaya yöneldiği eleştirel Gerçeklilik girer.
Platon' da sınıflama kuramı olarak gerçekçilik, idealar kuramına dayanır. İdealar madde bilimi karşısında tek fiili gerçeklik larak tanımlarlar. Madde dünyası ise idealar dünyasının yansımasından başka birşey değildir dolayısıyla hiç bir gerçekliği yoktur. Daha sonraları gerçekçilik , gerçeği çözümlememizi sağlayan ve içinde göründükleri varlıklardan ya da şeylerden bağımsız olan birtakım kavramların varlığını önesüren öğretilere verilen ad oldu.
Ortaçağdaki ' Tümeller Tartışması ',bu kavramların doğasıyla ilgiliydi. Doğa bilimlerinin gelişmesi ve Descartes' in felsefe üzerindeki etkileri gerçekçilik anlayışını değiştirdi ve ağır bir değişime uğramasına neden oldu ancak Descartes yine düşüncelerimizin ürünleri olan genel fikirler olarak tümelleri kabul etmekten geri kalmıyordu. Maddenin fiili yani onu düşünen zihnin dışında bir gerçekliğe sahip olduğunu kesin olarak kabul eden ilk düşünür Kant oldu.
Ancak Kant bilgi sürecinde düşüncenin önceliğini hiç bir zaman tartışma konusu yapmadı. Kant şöyle diyordu : ' Mekanda ya da zamanda sezgiyle algılanan herşey, yani bizim için mümkün bir deneye sahip olabilecek tüm nesneler, birtakım görgülerden yani düşüncelerimizin dışında, kendinde bir varoluşa sahip olmayan basit tasarımlardan başka birşey değildir. Ben bu sisteme Transsendental İdealizm adını veriyorum. Transsendeltal anlamda gerçekçilik, duyarlığımızdaki bu değişmeleri kendi kendine var olan şeyler haline getirir ve dolayısıyla basit tasarımları kendinde şeyler haline sokar. Mekanın kendine özgü gerçekliğini kabul etmekle birlikte, mekanda var olan uzamlı varlıkların varoluşunu yadsıyan, deneyci idealizme bağlandığımızı söyleyen biri çıkarsa bize haksızlık etmiş olur. İç duyumun zaman içindeki görgülerine gelince , bunların gerçek şeyler olarak kabul edilmesinde hiç bir güçlük yoktur.'.