Fanus Makalesi
Her gün daha çok herkes gibi olmak için çabalıyoruz. Dereden vazgeçip, Fanusa girmek için, Japon Balığı olmak için, her gün aynı yemleri yemek, her gün aynı suda yüzmek, sadece diğer Japon Balıklarıyla konuşabilmek, sadece diğer Japon Balıklarını sevip onunla aynı fanusa çıkabilmek, hayatımız boyunca suni, renkli çakıl taşlarını görebilmek için tüm bu telaşımız. Attığımız her adım, oraya ait olmak için. Belki egomuz için belki çevremize bir şeyleri kanıtlamak için, belki gösteriş merakından, belki aşırı güvenlik isteğinden, belki sadece stereotip ama gösterişli bir hayat arzuladığımızdan, Hayallerimiz fanusun kalın camlarıyla sınırlı. Dere bize bunları sağlayamaz. Dere, egomuzu tatmin etmez. Dere, tehlikelidir, duş dünyaya karşı kalın camı yoktur seni koruyan; dış dünyanın kendisidir. Derede yüzlerce hayat kombinasyonları, sonu nereye çıkacağı belli olmayan, derinliği, yapısı, genişliği sürekli değişen bir yoldur. Derede sahte ve endüstriyel güzelliklere yer yoktur. Olduğu gibidir dere, doğaya ait olmayan renklerle süslenmiş bir su birikintisi değildir burası. Sürekli değişen, sürekli akan, işte bu yüzdende güzel olan dürüst sudur. Çünkü güzellik; herhangi bir barajdan, binlerce borudan geçip, gri bir musluktan doldurulan küçük bir cam kaseye sığamayacak kadar büyüktür. Ne o barajlara, ne o paslı borulara ne suyu istediğin zaman sıcak, istediğin zaman soğuk yapan musluklara, ne de camların içine sığamaz güzellik. Binlerce farklı taşın, binlerce farklı canlının, sürekli değişen derinliğin ve genişliğin, seni nereye sürüklediğini göremediğin, ama gerçeğin dışındaki yerlere götürmeyeceğini bildiğin yere aittir güzellik. Yazılmış hikayeleri oynamaktansa kendin yazmandır. Çünkü fanusun içinde ne kadar ve nasıl yaşarsan yaşa, o aynı hikayenin sonu hep varlıklı bir ailenin mutfağındaki çöp tenekesidir.