Epiktetos Kimdir?
Epictetus (Epiktetos) Kimdir? (55-135)
55-135 yılları arasında yaşamış Stoalı filozof ve ahlakçıdır.
Sonraki dönem Stoacılardan olan Epiktetos Küçük Asya'da, diğer adıyla Anadolu'da bir Yunan köyünde köle olarak dünyaya gelmiştir. Köleliği sırasında sakatlanmış olması şüphesiz ki cesur ve güçlü bir yaşam düsturu edinmesinde etkilidir: "Sabret ve sakın." 68'de imparator Neron'un ölümünden bir süre sonra azat edilmiştir. İyi yürekli bir insan olarak tanınmıştır, özellikle çocuklara karşı merhametli, hayırsever ve mütevazı bir kişiliği olduğu söylenmektedir. Stoacılığı benimseyerek, insanın kaderini Tanrının ilahi bir hediyesi ve tasarımı olarak görüp ona teslim olması gerektiğini öğretmiştir. Epiktetos, felsefesini yazmamıştır, ancak Nicopolis'teki okulundan bir öğrenci olan Flavius Arrianus, Epiktetos'un ders anlatımlarını temel alan sekiz kitap derlemiştir. Bu sekiz kitaptan geriye sadece dört tanesi kalmıştır. Arrianus aynı zamanda Epiktetos'un öğretilerinden oluşan Encheiridion adında küçük bir el kitabı neşretmiştir.
Oldukça dezavantajlı fiziksel durumuna rağmen, Epiktetos'un felsefesi daima pozitiftir. Epiktetos'a göre, her insanda erdemli olma kapasitesi vardır. Tanrı herkese mutlu olma aracını bahşetmiştir ki bu da sarsılmaz bir karakter ve kendine hâkimiyet gerektirmektedir. Vurguladığı kendine hakimiyet türü iki ana kısımdan oluşmaktadır: gerçeklik karşısında kendi tutumunuzu kontrol etmek ve duyularınızı kontrol etmek. Stoacılar mutluluğu, hayatta her ne olursa olsun kabul etme bilgeliğini benimseyerek aramışlardır. Sokrates'in, ölümünü cesaret, metanet ve vakarla karşılamasından yüzyıllar sonra Epiktetos şöyle yazmıştır: "Ölümden kaçamam, ama ölüm korkusundan kaçabilirim." Bütün olayları kontrol edemezsiniz, ancak olanlara karşı tutumunuzu kontrol edebilirsiniz. Korkularınızı kontrol etmek, irade sayesinde mümkündür. Epiktetos felsefesinin bu kısmını, el kitabının muhtelif bölümlerinde gözler önüne sermiştir:
5. İnsanları asıl üzen "şeyler" değildir, o şeyler hakkındaki fikirleridir. Örneğin, ölüm hiç de korkunç bir şey değildir, öyle olsa Sokrates'e bile korkunç gelirdi; korkunç olan daha çok ölümün korkunç olduğu fikridir. Öyleyse, ne zaman hüsrana uğramış, kızgın, üzgün veya kederli hissedersek hissedelim, başkalarını suçlamayalım, sadece kendimizi —daha doğrusu, kendi fikirlerimizi— suçlayalım. Kendi dertleri için başkalarını suçlamak, felsefi anlamda cahil olan kişinin davranışıdır. Öğrenmeye başlayan kimse, kendini suçlar. Eğitimli kimseler, ne başkalarını ne de kendini suçlar.
Benzer bir anlayışla, şöyle demiştin:
8. Her şeyin dilediğiniz gibi olmasını beklemeyin, her şeyin olduğu gibi olmasını dileyin, o zaman iyi olacaksınız.
Ve yine,
10. Başınıza hangi olay gelirse gelsin, o olaydan fayda sağlamak üzere nasıl bir güç taşıdığınızı görmek için dönüp kendi içinize bakmayı unutmayın. Güzel bir kız ya da yakışıklı bir erkek gördüğünüzde, ihtiyacınız olan gücü bulup nefsinize hakim olun. Üstünüze ağır yükler yüklendiğinde, gerekli sabrı gösterin; istismar edildiğinizde, müsamaha ve tahammüle sarılın. Böyle böyle kendinizi alıştırdığınız takdirde, dış izlenimlere kapılıp sürüklenmezsiniz.
41. Çok fazla egzersiz yapmak, yemek, çok fazla içmek, dışkılamak ya da seks gibi bedenle ilgili şeyler üzerinde fazla vakit harcamak, zayıf bir dimağın göstergesidir. Bu tür şeyler, daha az önemle, ikinci planda yapılmalıdır; dikkatiniz zihninize odaklı olsun.
Epiktetos'un temel fikirleri etkisini sürdürmeye devam etmektedir. insanlar olaylar karşısında, hatta ölüm gibi nihai olaylar karşısında bile, kendilerini kaybetmemek için gerekli düzeydeki kendine hâkimiyet vasfına sahiptir. Duyuların kontrolüne ilişkin olaraksa, birey aynı zamanda yemek, içki ve seks gibi zevklerden kaçınma gücünü de taşır. Epiktetos'un temelde yatan "sabret ve sakın" felsefesinin etik anlayışında da nasıl sürekli kendini gösterdiğini görebilirsiniz.
Kendisine bilge kişi olarak Sokrates'le Diogenes'i örnek almış olan Epiktetos, temelde ahlak ile ilgilenmiş ve gerçek eğitimin, bütünüyle bireye ait olan tek şeyin bireyin iradesi ya da amacı olduğunu kavramaktan başka bir şey olmadığını iddia etmiştir. İnsan, ona göre, iradeden bağımsız olan iyi ya da kötü hiçbir şey bulunmadığını öğrenmeli ve olayları öngörmeye ya da yönlendirmeye kalkışmayıp, yalnızca onları anlama çabası göstermelidir.
İnsanın kendisinin dışındaki şeylere düşkünlük gösterme, yani kölelikle, ahlaki amacını hayata geçirme, eşdeyişle özgürlük arasında bir tercihte bulunması gerektiğini savunan Epiktetos'a göre, bir insana başka bir insan zarar vermez, ona yalnızca kendisi zarar verebilir. Akademik tartışma ve teoriyi hor gören Epiktetos'un mesajı, Stoalıların birçoğu gibi, entelektüellere, yönetici sınıfa değil de, ortalama insana yönelmiştir.
Siyaset alanında, Epiktetos, insanı, Tanrı'dan başka insanları da içeren büyük bir sistemin üyesi olarak görmüştür. Ona göre, her insan öncelikle, kendi toplumunun bir yurttaşıdır. Ama o, bir yandan da, tanrıların ve tüm insanların oluşturduğu daha büyük bir topluluğun üyesidir. Kent devleti bu topluluğun yalnızca kötü bir kopyasıdır. İnsanlar akıllı yanlarıyla, Tanrı'nın çocuklarıdırlar ve kendilerinde tanrısal öğeler taşırlar. Bundan dolayı, insanlar, Epiktetos'a göre, kentlerini ve yaşamlarını Tanrı'nın iradesine göre yönetmeye çalışmalıdır.
Epiktetos'un İki Temel Kuralı
Stoacı Epiktetos'un ahlak felsefesinin temelinde bulunan iki kural: 'İradenin dışında, iyi ya da kötü olan hiçbir şey bulunmadığını kabul etmemiz gerekir' ve 'Olayları öngörüp yönlendirmeye çalışmak yerine, onları yalnızca bilgelikle kabul etmeliyiz'.
Epiktetos'a göre, insan için iyi olan tek şey iradedir ve en önemli erdem bilgeliktir. Bilgelik ise, insanın kendisini doğanın ayrılmaz bir parçası olarak görmesiyle ve doğanın seyrine ayak uydurmasıyla elde edilir. İnsan kendisini dünyanın gidişinden sıyırıp ayıramadığına göre, yapılacak en iyi iş dünyanın gidişini olduğu gibi benimserse, kendisini gereksiz sıkıntı ve tedirginliklerden kurtarır.
Epiktetos'un bu anlayışına göre, insan bir dramdaki aktöre benzer. Dünya ve dünyanın tarihiyle ilgili bu dramda, insan yalnızca bir oyuncudur. Oyuncu oynayacağı rolü seçemez, dekora, oyunun kendisine etkide bulunamaz. Tanrı ya da akıl ilkesidir ki, her insanın bu tarih içinde ne olacağını belirler. Dünya sahnesinde bir tiyatro eserindeki oyuncuya benzeyen insan, hiçbir etkide bulunamayacağı şeyler karşısında kayıtsız kalmak durumundadır. Onun kontrol edebileceği tek bir şey vardır: Kendi tavrı ve tutkuları.
O, bir başkasına daha iyi bir rol verildiği için kıskançlık duymamalı, makyajı yapan burnunu çirkin gösterdiği için, kendisini aşağılanmış hissetmemelidir. Yani, insan kendisine ne verilmişse onunla yetinmeli, erişemeyeceği, sahip olamayacağı şeyler için, açlık, kıskançlık duymamalıdır. Bütün bu duygular onu mutsuz kılar. Öyleyse, yapılması gereken şey, akla uygun olmayan duygular, tutkular karşısında, kişinin güçlü olması, bağımsızlığını kazanmasıdır. Bu bağımsızlığa giden yol ise, bilgelikten geçer. İnsan kendisini bu olumsuz duygulardan kurtarabilirse, yani duygusuzluk haline ulaşabilirse, bilge insana özgü olan huzur ve mutluluğa kavuşabilir. Zira, yalnızca bilge insan rolünün ne olduğunu bilebilir.