El Gazali Kimdir?
El Gazali (Gazzâlî) Kimdir?
Ebu Hamid Muhammed bin Muhammed el-Gazali (Arapça: ??? ???? ???? ?? ???? ???????) (d. 1058 - ö. 1111), İranlı İslam âlimi, mutasavvıfı ve müderrisi. Lâkabları, Hüccet-ül-İslam ve Zeyüddin’dir. Genel olarak El Gazali ve İmam Gazali isimleriyle tanınmıştır.
Gazali Hicri 450 (Miladi 1058) yılında Horasan'ın Tus şehrinde doğmuştur. İlk öğrenimini Tus şehrinde Ahmed b. Muhammed er-Razikâni’den, daha sonra Cürcan şehrine giderek Ebû Nasr el-İsmaili’den eğitim görmüş daha sonra 28 yaşına kadar Nişabur Nizamiye Medresesi’nde ilim öğrenimi görmüş, itikadi düşünce olarak Ebu Hasan Eş'ari’den ve ameli görüş olarak ise Şafii etkilenmiştir. Hocası İmam-i Harameyn Abdülmelik el-Cüveyni 1085 yılında ölünce Nişabur’dan Büyük Selçuklu Devleti’nin veziri Nizamülmülk’ün yanına gider. Nizamülmülk'ün huzurunda olan bir toplantıda verdiği cevaplarla diğer bilginlerden üstünlüğünü kanıtlayınca 1091 yılında Bağdat’taki Nizamiye Medresesi'nin Baş Müderrisliği’ne tayin edilir. Burada geniş bilgisi ve yetiştirdiği kalabalık öğrenci topluluğuyla kısa sürede ün ve saygınlık kazandı. Bir zaman ders veremeyecek ölçüde ruhsal bunalıma düştü. Bu bunalım Gazali'nin Sufizm'e yönelmesinde etkili oldu. Tasavvuf alanındaki hocası olan Ebu Ali Farmedi'nin etkisiyle bu alana daha çok önem verdi. Tasavvufa olan ilgisinden ve Hacc'a gitmek istemesinden dolayı medresedeki görevini bırakarak 1095 yılında Bağdat'tan ayrılarak Şam'a gitti. Şam da iki yıl kaldıktan sonra 1097 yılında Hac'a gitti. Bu davranışını dinsel gerekleri tam olarak yerine getirememesine bağlayanlar olduğu gibi Nizamül Mülk'ün öldürülmesine duyduğu üzüntünün neden olduğunu öne sürenler de vardır. Hac görevi sonrasında Şam'a döndü ve buradan Bağdat yoluyla Tus'a geçti. Şam ve Tus'ta bulunduğu sürede tefekkür ve uzlet yaşamı sürdü ve tasavvuf alanında oldukça ileri bir aşamaya geldi. Bağdat'tan ayrılışından on bir yıl sonra 1106 yılında Nizamül Mülk’ün oğlu Fahrül Mülk'ün ricası üzerine Nişabur Nizamiye Medresesinde tekrar eğitim vermeye başladı. Burada kısa süre sonra Tus'a dönerek yaptırdığı Tekke'de müritleriyle birlikte Sufi yaşamı sürdü. Gazali 1111 (Hicri 505) yılında doğum yeri olan Tus şehrinde vefat etti.
Özetle;
Gazzâlî’nin yaşamı ve yapıtları
Gazzâlî 1058 yılında İran’ın Horasan bölgesinde bulunan Tûs’ta doğdu. Hüccetülislâm ve Zeynüddin gibi lakaplarla anılırsa da meşhur olan nisbesi Gazzâlî (Gazâlî), künyesi Ebû Hâmid olup Ortaçağ Batı skolastiklerince Abuhamet ve Algazel diye tanınmıştır. Tûs’ta başlayan öğrenimini daha sonra Cürcân’a giderek beş yıl süreyle burada devam ettirdi Ardından Nîşâbur’a giderek Nizamiye Medresesi’ne giren Gazzâlî, burada dönemin en tanınmış kelâm âlimi olan el-Cüveynî’nin öğrencisi oldu. Cüveynî’nin vefatı üzerine gittiği Nizâmülmülk’ün karargâhında geçirdiği altı yıl içinde iyi yetişmiş bilgin ve düşünürlerden faydalanmış, ayrıca yaptığı ilmî müzakere ve tartışmalarla başarısını ve ününü arttırma fırsatı bulmuştur. Nizâmülmülk tarafından Bağdat Nizamiye Medresesi müderrisliğine tayin edilen Gazzâlî, kelâm, Bâtınîlik, felsefe ve tasavvuf üzerine eleştirel bir yaklaşımla yaptığı incelemeler sonunda zihnî-ruhî bir bunalıma sürüklendi. Sahip olduğu imkân ve içinde bulunduğu durumun iç dünyası ve manevi hayatını tehdit ettiğine karar veren Gazzâlî, fiam’a gitmek üzere Bağdat’tan ayrıldı. Daha sonra Kudüs üzerinden Hicaz’a gidip hac farizasını yerine getirdi ve yaklaşıp on bir yıl sonra 1106 yılında hasretini çektiği Nişâbur’a ve ailesine döndü. Ömrünün son yıllarını ders verip eser yazarak geçiren Gazzâlî 18 Aralık 1111 tarihinde Tûs’ta vefat etti. Günümüze ulaşan eserlerinden bazıları şunlardır: Mi’yârü’l-ilm, Mihakkü’n-nazar fî ilmi’l-mantık, Fedâ’ihü’l- Bâtıniyye(Bâtınîliğin İç Yüzü ), el-İktisâd fi’l-İ’tikâd (İtikatta Orta Yol), el-Maksadü’l-esnâ, İlcâmü’l- avâm an ilmi’l-kelâm, Makâsıdü’l-felâsife (filozofların Amaçları), Tehâfütü’l-felâsife(filozofları n Tutarsızlığı), Mişkâtü’l-envâr (Nurlar Feneri), el-Münkızü mine’d-dalâl (Dalâletten Kurtuluş), Mîzânü’l-amel, İhyâ’ü ulûmi’d-dîn, Bidâyetü’l-hidâye, Kimya-yı Sa’âdet.
Gazzâlî’nin yöntem ve bilgi anlayışı
Gazzâlî, her şeyden önce bir hakîkat arayıcısıdır ve felsefeyle olan ilişkisi de aslında onun bu niteliği ile yakından ilgilidir. el-Münkız’da anlattığına göre Gazzâlî’nin eşyanın gerçek mahiyetinin ne olduğunu sorması ve bu konuda kesin bilgiye ulaşmak istemesi, onun yöntemli şüpheciliğinin başlangıç noktasıdır. Yaradılıştan gelen “varlıkların hakikatlerini kavrama tutkusu” daha ilk gençlik yıllarında “taklitten kurtulup tahkike erme” çabasına dönüşür. Epistemolojik buhran halinde iki ay kadar süren bu arayışı, onun bilgi ve yöntem anlayışının şekillenmesiyle sonuçlanı r. Belirlediği ilkeler ışığında gerçekleştirdiği arayış neticesinde yakînî/kesin bilginin her türlü şüphe ve hata ihtimalinden arınmış olması gerektiği sonucuna ulaşan Gazzâlî, kendi zihninde bu niteliğe sahip bilgilerin bulunduğunu ve bunları n şüphe götürmediğinden emin olduğunun farkına varır. Matematik bilgilerin bu kabilden olduğunu belirten Gazzâlî’ye göre doğruluğu ve güvenilirliği kesin olarak kavranamayan hiçbir bilgi kesinlik düzeyine ulaşamaz.
Bu anlayışla Gazzâlî apaçık olduğunu söyledikleri de dahil olmak üzere bütün bilgilerini ve bilgi vasıtalarını şüpheci-eleştirici bir tavırla değerlendirmeye tabi tuttu. Önce duyu algılarından kuşku duyan düşünüre göre, duyuların bizi yüz yüze bıraktığı algı yanılmaları ve yanlış verileri akıl gücü fark ediyordu. Pekiyi ama aklın yaptığı çıkarım ve önermeler gerçekten güvenilir ve sarsılmaz bilgiler midir? Bu değerlendirmeyi yapan ve bu güvenceyi bize sağlayan nedir? Gazzâlî bu eleştiri sürecinin, birer apriori ve aksiyom niteliği taşıyan bilgilerin güvenilirliğini irdelemeye kadar ileri götürülmesinin hiçbir yarar sağlamadığını yaşayarak görmüş ve iki ay kadar devam eden bu şüphe krizinden “Allah’ın kalbine attığı bir nur” sayesinde kurtularak yeniden aklın zorunlu- apaçık bilgilerin kesinliğine güven duymaya başlamıştır.
Gazzâlî’nin felsefeye bakışı
İslam dünyasında filozoflara yönelik olarak en ciddi, en sistemli ve en etkili eleştiri, hiç şüphesiz, Gazzâlî tarafından filozofların Tutarsızlığı (Tehâfütü’l-felâsife) adlı eserde ortaya konulmuştur. Genel yöntem ilkeleri ışığında, “hakikati arayan dört grup” olarak nitelediği kelâmcılar, filozoflar, bâtınîler ve sûfîlerin yöntem ve öğretilerini inceleyip eleştirdiği çeşitli eserler kaleme almı ştır. Bu bağlamda filozofların görüşlerini eleştirmek üzere kaleme aldığı Tehâfütü’l-felâsife de onun bu eserlerinden biri ve en çok yankı uyandırmış olanıdır. Gazzâlî, filozofları eleştirirken dinî olduğu kadar, epistemolojik, psikolojik, metodolojik ve sosyolojik nitelik taşıyan gerekçelere dayanır. Bilgi eksikliği ve aşağılık duygusu içindeki filozoflar özellikle metafiziğe ilişkin konularda tutarsız ve çelişkili görüşler ileri sürmüşlerdir. Onların bu alandaki gerçek durumunu göstermek amacıyla giriştiği eleştiri süreci için özel bir yöntem belirleyen Gazzâlî, biri felsefe ana başlığı altında toplanan disiplinlere, diğeri kozmoloji konusundaki temel yaklaşımları bakımından filozoflara, bir diğeri de tartışmaların özü ve terminolojiye ilişkin olmak üzere üç konuda bir ön değerlendirme yaparak, eleştiri ve hesaplaşma alanını daraltma yoluna gider. Ayrıca tartışı- lan sorunlara ilişkin herhangi bir tez ortaya koymaksızın, yalnızca filozofları sıkıştırmak, onlara karşı çıkarken herhangi birine bağlı kalmaksızın bütün kelâm ekollerinin görüşlerinden yararlanmak suretiyle güç birliği sağlamak suretiyle amacını gerçekleştirmeyi planlar. Bu doğrultuda özellikle İbn Sînâ’nın eserleri üzerinde iki yılı aşkın bir süre yoğun bir incelemeye girişen Gazzâlî, önce filozofların Amaçları (Makâsıdü’l-felâsife) başlıklı eserini kaleme alarak bu alanda görüş bildirecek yetkinliğe ulaştığını göstermiş, ardından filozofların Tutarsızlığı’nı yazarak genelde filozoflarla özelde ise İbn Sînâ ile hesaplaşmıştır. Yer yer polemiğe dönüşen diyalektik bir söylemle gerçekleştirdiği felsefe eleştirisi sonucunda İbn Sînâ’nın ve dolayısıyla da filozofların on yedi mesele hakkındaki görüşlerinin hatalı, çelişik ve tutarsı z olduğunu belirleyen Gazzâlî, Tanrı-âlem ilişkisi yahut âlemin ezelîliği, Allah’ın tikellere ilişkin bilgisi ve ölümden sonraki hayatın bedensiz olacağı yahut cesetlerin diriltilmesi konusundaki görüşlerinin dinî ilkeler açısından tümüyle geçersiz (bâtıl) olduğu sonucuna varmıştır.
Gazzâlî’nin determinizm eleştirisi
Gazzâlî’nin filozoflara yönelttiği eleştirilerden en çok dikkat çeken ve yankı uyandıranı, sebep-sonuç ilişkisi yahut sebeplilik ilkesine bağlamında ortaya koyduğu yaklaşımdır. Ona göre her ne kadar deney ve gözlemler sebep ve sonuç denilen iki olayın artarda geldiğini tespit ediyorsa da burada bir zorunluluk bulunduğunun ilim ve mantık bakımdan kanıtlanması mümkün değildir. Artarda gelen iki şeyden birine sebep, diğerine sonuç (müsebbeb, sebepli) adının verilmesi tümüyle bunları hep artarda görmeye alışmış olmaktan ileri gelmektedir. Bütün doğal varlık ve olaylar arasındaki kurulan sebep-sonuç ilişkisi, doğal varlık ve olayların kendi özündeki bir özelliğin zorunlu neticesi olmayıp Allah’ın irade, takdir ve yaratmasının bir sonucudur. Çünkü ateş, su, ilaç gibi doğal şeylerin hiçbiri gerçek anlamda sebep ve fail olamaz. Mucize denilen olaylarda görüldüğü üzere ateş gibi bir sebep bulunduğu ve etkisini göstermesi için bütün şartlar hazır olduğu halde Allah istemedikçe beklenen sonuç doğmayabildiği gibi hiç beklenmeyen ve tahmin bile edilemeyen neticeler de ortaya çıkabilir. filozofları n bu ilişkide tabii bir zorunluluk görmeleri, Gazzâlî’ye göre, sadece mantıkî ve ilmî değerden yoksun olması bakımından değil, aynı zamanda Allah’ın mutlak iradesini ve mucizenin imkânını dışlayıcı bir yapıda olması itibariyle de kabul edilemez niteliktedir.