Doğa
Doğayı sevmek öyle kolay olmamıştır insanoğlu için, doğanın uysallaştırılması, evcilleştirilmesi ve bu yoldan sevilmeye başlanması için aradan uzun dönemler geçmiştir. Başka bir deyişle insanlar yaratmışlardır doğayı, ona güzelliğini, dinlendiriciliğini, sevecenliğini vermişlerdir. Hiç kuşkusuz bu çabanın başında edebiyat, resim ve mimarlık gelir. Doğayı seven edebiyat ve doğayı severek bezeyen mimarlık ise, insanoğlunun çok sonraları gerçekleşen büyük birer başarısıdır. Demek bir doğa parçasının güzelliği, insanların katkısından başka bir şey değildir. Siz onu bir de insansız düşünün, kaçacak yer ararsınız. (1)
Bütün konular arasında doğayla insan arasındaki ilişkiden hoşlanıyorum ve her zaman ona dönüyorum. Son şiirlerimde de aynı konuyu işlediğimi gördüm. İlke olarak benimsediğim dünyanın gizini açığa çıkarmamıştım. Belki hiçbir zaman bir giz yoktu; ama bir giz yoktuysa, şair onu yaratıyordu. (2)
Çocuk oyuncaklarını nasıl severse, tıpkı öyle sever doğayı insanoğlu, bozar onu, kırar, yeniden yapar, yeniden yaratır; her seferinde de bu işten ötürü mutluluk duyar. Kutsal kitaplarda, Tanrı’ nın doğayı yarattıktan sonra karşısına geçip beğendiği yazılıdır ya, Tanrı’ ya değil, daha çok insanoğluna yakışır o anlatım; başka bir deyişle, doğayı severken kendi usunu sever o. Bu bakımdan, doğayı sevmeyenlerin nasıl olup da uslarını sevdikleri kolay anlaşılmaz. Doğaya baş çevirmek, usa baş çevirmek ile özdeştir. (3)
Ah ben olmadan görmek isterdim ağacı. Ben olmadan koparmak istedim göğü. Ben olmadan öpmek denizi… (4)
(1) ” Boğaziçi ve Doğa “, Cumhuriyet, 3.8.1973, (Yeni Tanrılar, 1996, s.62)
(2) ” Şiir Deneyimim “, Adam Sanat, Sayı:207, Nisan 2003
(3) ” Gözü Yaratan Işıktır “, Açıklığa Doğru, 1984, s.260
(4) ” Kardelenler “ şiirinden, Güneşte, 1989, s.13
Melih Cevdet Anday