Çilecilik Nedir?
Çilecilik Nedir?
Tinsel benliğini yüceltmek için tensel benliğini yok etmeye yönelen işlemlerin tümü.
Yunanca idman anlamındaki "askesiz" sözcüğünden türetilmiştir. Törebilimsel anlamda, dünya zevklerini küçümseme temeline dayanan bir ahlak öğretisidir. Gizemcilikte çilecilik üç aşamada gerçekleşir: Bilgisizlerin çileciliği din bakımından haram sayılanlardan, bilgililerin çileciliği yeterinden fazla olanlardan, ermişlerin çileciliği Tanrı’dan gayri her şeyden vazgeçmektir. Dinsel anlamda çoğu delilerin ermiş sayılması, çilecilerin kendilerine acı çektirmekte işi deliliğe kadar vardırmalarından ötürüdür. Çilecilik deyimi, ilkin antikçağ Yunanlılarınca kullanılmıştır. Özellikle kinik’ler aşırı çileciydiler. Hint Brahmacılığı ve Budacılığı da çilecilik öğelerine dayanır. Hıristiyanlığın ilk çağlarında çöllerde tek başlarına yaşayan târik-i dünyâ (dünyayı terk eden)’lar çileci keşişlerdi. Hıristiyanlık âleminde ortaçağda da Katolik kilisesinde umut kesip içlerine içlerine kapanan Hıristiyanlar çileciliğe sığınmışlardı. İslâm gizemciliğindeyse çilecilik çok yaygındır ve birçok tarikatların temel öğesidir. İslam tarikatlarının çoğuna çile sınavında başarı kazanarak girilir, bilgiye erişmenin ilk adımı da çile çekmektir. İlkellerde çile törenleri yaygındır. Örneğin Avustralya ilkellerinden gençler dinsel yaşama girebilmek için ormanlara çekilirler, oruç tutarlar ve hiç kimseyle konuşmazlar, uykularını gittikçe kısıtlarlar.
Bütün bu çilecilerin amacı, doğal kişiliği yok ederek insansal kişilikle yeniden doğmak’tır. Ne var ki bu insansal kişilik, dinsel kişilik görünümü altında, toplumun sosyo-ekonomik gereklerini de karşılamaktadır: Topluma besin sağlayabilmek, başka toplumlarla dövüşebilmek için genlerin güçlü ve dayanıklı olmaları gerekmektedir. Çileciliğin temelinde bu gibi nedenler yatar. Toplumbilimci Durkheim, ilkellerin genellikle acıyı kutsal saydıklarını, bir örgeni acıtmanın o örgene kutsallık sağladığına inandıklarını yazmaktadır. (kaynak) şöyle der: "Oysa acının kutsallık verdiği inancı yeni dinlere özgü sayılır. Kuşkusuz, tarih boyunca acı çeşitli biçimlere bürünmüştür. Örneğin Hıristiyan acının ruhu temizlediğine, yücelttiğine inanır. İlkel Avustralyalı bedeni etkilendiğine, yaşam gücünü artırdığına, saç ve sakalları gürleştirdiğine, kasları sertleştirdiğine inanır. Her iki inanç da acının, insanın bedensel ve tinsel gücünü artırdığı temelinde birleşmektedir."