Böyle Buyurdu Zerdüşt
Nedir Yahudi ahlakı, nedir Hristiyanlık ahlakı? Rastlantının suçsuzluğunun katledilmesi, mutsuzluğun “günah” kavramıyla kirletilmesi, kendini iyi hissetmenin tehlike, kendini fizyolojik olarak kötü hissetmenin vicdan kurdunca zehirlenmesi. (…) Çoktan bellidir aslında: Bütün bozukluk insanların “kutsal kitap”a yabancılaşmış olmasındandır. Daha Musa’ya bile inmişti “tanrının iradesi”. Ne olmuştu ? Rahip, kesinlikle, en küçük kılları kırka yararak, kendisine verilecek en büyük ve en küçük vergilere varasıya (en leziz et parçasını da unutmadan, çünkü rahip biftek tıkınır) tek bir seferde formüle etmişti neyi elde etmek istediğini. “Tanrının iradesinin” ne olduğunu. Artık bundan sonra, yaşam işleri öyle düzenlenmiştir ki, rahip her yerde onsuz edilemezdir; yaşamın en doğal olayında, doğumda, evlenmede, hastalıkta, ölümde (kurbanlardan, “ekmeğin bölünmesinden” hiç söz etmiyoruz), bu kutsal asalak orada hazır ve nazırdır … bütün bu işleri doğallıklarından çıkarmak, onun dilinde “kutsamak” için.
Bir noktada iç çekişimi bastıramıyacağım. Öyle günler vardır ki, en kara sevdadan daha kara bir duygu gelir, başıma dikilir. İnsan horgörüsü. Ve neyi horgördüğüm, kimi horgördüğüm konusunda hiçbir kuşkuya yer bırakmamak için: bugünün insanıdır bu, benim, yazgım sonucu zamandışı olmak zorunda kaldığım insan. Bugünün insanı boğuyor beni,onun pis kokulu nefesi. Geçmiş karşısında, bütün bilgi adamları gibi, büyük bir hoşgörü taşırım. Binlerce yılın tımarhane dünyalarını gezerim de, hüzünlü bir dikkatle bunlara “hristiyanlık”, “hristiyan inancı”, “hristiyan kilisesi” derim. İnsanlığı bunların ruh hastalıklarından dolayı sorumlu tutmaktan kaçınırım.
Geri dönüyorum. Hristiyanlığın sahici tarihini anlatıyorum. Daha “hristiyanlık” sözcüğü bile bir yanlış anlamadır. Aslında, tek bir hristiyan vardı, o da çarmıhta öldü. “Evangelium” çarmıhta öldü. O andan başlayarak “evangelium” adını alan her şey, daha o anda onun yaşadığının karşıtıydı. (…) Yalnızca hristiyanca bir pratik, çarmıhta ölenin yaşadığı gibi yaşanmış bir yaşam hristiyancadır. (Ne benzerlik! Aynı şeyler İslam dünyası için de geçerli değil mi ? Medineli gündelikçi bir kadının oğlu olduğunu vurgulayan peygamber, ölümünden yıllar sonra “alemlere rahmet” olan en yüce insan olarak anılmaya başlandı. Allah önce onun temiz ruhunu yaratmış, ardından da bizim gibi süfli varlıklara sıra gelmişti. Peygamberin ölümünün hemen ardından iktidar kavgası başladığında, henüz çocuk yaşında peygamberin koynuna giren Aişe onun yeleklerini koklayıp şöyle diyecektir: “Daha elbiselerinin üzerindeki kokun duruyor; fakat şimdiden şeriatın eskidi!” Bugün de yeryüzünün dört bir köşesindeki milyarlarca Müslüman onun ana rahmine düştüğü, tanrı katına vardığı günü kutluyor ve ona yakın olabilmek için seccadeleri eskitiyorlar. Ne üstün bir deneyim! Salya sümük ağlamak yerine kendi hayatlarına ve kaderlerine cesaretle sahip çıkabilselerdi İslam diyarları pislik ve entrika yuvaları olmazdı.)
Nietzsche
Böyle Buyurdu Zerdüşt’ ten…