Biricik Cinsellik ve “Eşeysiz” Ben ya da Max Stirner ve Dil Ötesi Ben
Biricik olduğumu bildiğim andan itibaren kendimin sahibiyim. Kendine sahip kişi ancak biricikleştiğinde yaratıcı hiçliğine, doğduğu yere geri döner. İster Tanrı olsun ister insan, benden yüksek her canlı biricik olma duygumu zayıflatır ve ancak bu bilincin güneşi karşısında söner. Kendi meselemi biricikliğim üzerine kurarsam, o zaman meselem kendi yaşamını kendisi yaşayan geçici ve ölümlü bir yaratıcının meselesidir. Dolayısıyla ben şunu söyleyebilirim:
Meselemi hiçe bıraktım.[1]- Max Stirner -
Önbilgi
Max Stirner’in Der Einzige und sein Eigentum (Biricik ve Mülkiyeti - yazı boyunca BvM diyeceğim) adlı eserinin yayınlanmasından (1844-45)[2] kısa bir süre sonra BvM’ne karşılık verenler arasında dönemin tanınmış üç filozofu da vardı: Ludwig Feuerbach, Moses Heß ve Franz Szeliga. Her üç filozof da Stirner’in felsefesini temellendiren bazı kavramların büyüleyici etkisi altında Stirner’i anlamaya ve bu kavramları betimlemeye çalışırlar. Uzun tartışmalara ve ayrıca günümüze kadar süren yanlış yorumlamalara yol açan bu kavramlardan biri Biricik kavramıdır. Bu kavramın insan türünü içerip içermediği bir yana dişi ya da erkek cinsiyetini içerip içermediği de bu ve başka düşünürlerce tartışılmıştır. Biricik’in “cinsiyetsiz” olabileceği hatta sadece bir kurgu olduğu dönemin önemli filozoflarınca tartışılmıştır. Bu tartışma Sex and Gender teorisinin çıkmasıyla günümüzde tekrar güncellik kazanıyor. Stirner’in doğrudan cinsellik üzerine yazıları olmasa da BvM’inde ve yukarıda adı geçen düşünürlere yazdığı yanıtında (Rezensenten Stirners, 1845) cinsiyet ve cinsellik terimlerini yer yer tartışır. Esas olarak ama Biricik ve Kendi kavramları kapsamında bu konu Stirner felsefesinde önem kazanıyor. Her biricik insanın kendine özgü biricik özellikleri olduğu gibi cinsellik de onun kendine özgü biricik bir özelliğidir. Bu perspektiften bakan Stirner, cinselliği genel tanımlamasından ayırır ya da kurtarır, dolayısıyla Stirner’in biricik bir cinsellik benimsediği öne çıkıyor ancak bu terimin bir karmaşıklık yarattığı da şüphe götürmeyecek kadar açıktır. Biricik, sosyal baskılardan arınmayı hedeflerken dış ve iç baskı mekanizmasına dönüşen cinsellikten de arınmak ister. Ayrıca Biricik’e göre sosyal tanımlamanın kendisi de bir baskıdır. Cinselliğin Kendi’ne yönelmesi, biricikliğine kavuşması günümüz sorunlarının aşılmasında önemli katkıları olduğunu düşünerek sorunu burada felsefi bağıyla tanımlayarak cinsellik sorununu esas olarak Biricik (Einzige) ve Kendi (Eigen/e) kavramları bağlamında tartışacağım.
Biricik’in Tanımı
Stirner Biricik sözcüğünü kullanırken, onun ifade edilemeyeceğini uzun uzun anlatmaya çalışır; adlandırdığı nesnenin adsız olduğunu, adların nesneyi ifade edemeyeceğini vurgular. Stirner Biricik derken, Biricik demek istemez, çünkü dediği Biricik başka nesneler gibi içerikli olandır, demek istediği Biricik ise nesne ve nesne-düşüncesi içermez. Birinin bir başkasına örneğin Nalân derken başka bir şey demek istemesi gibi; kişi Nalân diye seslenirken Nalân’ı değil, Nalân’ın kendisine seslenir. Kendisi olan, Nalân değildir. Nalân bir birey ve bireyci olabilir ya da bir öğretmen ve bir kadın olabilir. Biricik ise türsüz’dür. Denilerbilir ki: “Biricik, insan olduğu için insan türünden olandır”. Evet, Biricik, bir insan olmakla beraber aynı zamanda, örneğin, bir öğretmen ve bir kadın olabilir. İnsan özellikleri açiklanabilir bir karakter izlerken, kadın ve öğretmenin de özellikleri açıklanabilir. Ancak insan, öğretmen ve kadın olan Nalân genel bir varlıktır. Herkes insandır ve herkes öğretmen olabilir. Biricik açısından antropolojik kategorilerle kültürel-toplumsal faktörler ayrı perspektifler içermelerine rağmen, Biricik’i ifade edememekte birleşiyorlar. Nalân, diğer kadınlar gibi bir kadın’dır aynı zamanda. Bu sıfatlarla Nalân hep genel olandır. Nalân’ın kadın olma ve öğretmenlik özellikleri vardır; o bireyci ya da toplumcu özellikler taşıyabilir ama Biricik değildir. Biricik olmadığı gibi Biricik özellikleri de taşımaz. Nalân ifade edildiği sürece, ifade edilendir: Nalân ifade edilense, ifade edilendir – ifadedir, ifadenin kendisidir ama Kendi değildir. Nalân bir ifadedir! Nitelendirme kapsamında var olandır. Sosyal tanımlamalarla yetinmeyen Biricik dil çerçevesinde düşünüldüğünde bir düşünce tuzağı gibi yansır. Oysa:
Hiç’ten Hiç doğar cümlesini yadsıyan ve böylece Hiç’i hiçe sayan, hiçleyen öğretiler, cümledeki Hiç kökenli Varlık’ı görememekteler: cümlede Hiç’ten Varlık’a bir geçiş mevcuttur; cümledeki Hiç Varlık’a intikal eder. Hiç, Varlık kadar Varlık’tır ya da Varlık, Hiç kadar Hiç’tir: Varlık Hiç kadar ve Hiç gibi sıfatsızdır. Tanrı’yı sıfatsız kılan öğretiler, onu Hiç ile - istemeden - eşanlamlı kılarlar. Hiç’ten Hiç doğarsa Tanrı’dan da Tanrı doğar. “Benim Tanrı’dan eksik bir yanım yok” cümlesi “Ben Hiç’im” cümlesini taşır içinde. Tanrı ifade edilemeyendir, oysa Nalân belirli olan ve belirlenendir.
Nitelendirme kapsamına gir(e)meyen Biricik dolayısıyla eşeysizdir: eşeysiz olanın, ne denli cinsel bir özgürlük amaçlayacağı ve böyle bir istem taşıyacağı toplumsal etikle orantılıdır. Özgür bir cinsellik belirli bir etik’e dayanır, etik ise iyi ile kötüyü ve özgürlük ile hakimiyeti barındırır. İyi ile kötünün ve özgürlük ile hakimiyetin ötesindeyse Biricik vardır. Etik her zaman toplumsal ve genel olandır – Biricik’in kendi cinselliğini ne denli özgür cinsellik kategorisinde gördüğünü aşağıda tartışacağız.