Bilimci Düşüncenin Temel Sorunu
Bilim, günümüzde belki de en yüce makama yerleştirilmiş insan etkinliği olarak karşımıza çıkıyor. Diğer insan etkinliklerinden farklı olarak bilimin bu ‘yüce’ durumu, geçtiğimiz birkaç yüzyıldaki parlak başarıların ve günümüz dünyasının şekillendirilmesindeki doğrudan rolü ile yakından ilişkilidir.
Bu gün bilim adamlarının araştırmaları büyük bir hızla devam ediyor. Gelişmiş ülkeler bilimsel araştırma ve geliştirme çalışmalarına büyük miktarda kaynak ayırıyorlar. Bilgi üretimi çoktandır, anlamak için bilgiden, hakim olmak için bilgiye doğru kaymış durumda. Bu yarışın gerisinde kalanlar da mecburen mazlum olmaya ve elindekilerle yetinmeye mecbur kalıyorlar.
Dolayısıyla bilimsel bilgi, günümüzün en önemli güç kaynaklarından birisi. Bunun yanında, bilimsel olarak temeli çok sağlam olmasa da, her şeyin bilimle açıklanabileceği, bu gün olmasa bile, ileride bir gün bilimsel yaklaşımın temel sorunlarımızın hepsine çözüm bulabileceği inancı hakim. Bilimsel bilginin, teknolojik ilerlemeyi sağlama ve etrafımızda olan biteni anlama bağlamında önemli veriler sağladığı malum. Fakat tüm bu ‘ham veri’lerin etrafına açıklayıcı bir anlam çerçevesi çizme konusunda bilimin tek başına yeterli olduğunu henüz söyleyemiyoruz.
Karıştırılan en önemli hususlardan birisi, bilimsel bilgilerin aslını oluşturan sonuçlar (veriler) ile bilimcilerin yorumlarının aynı sınıflandırma içinde “bilim” olarak değerlendirilmesidir. Bir bilimci, falanca denizanasının falanca organı hakkında dünyada en fazla bilgiye sahip kişi olabilir. Hatta nadiren de olsa, bunun dışında derinleştiği birkaç farklı bilimsel alan bile bulunabilir. Fakat bu bilimci, hayatın kökenleri, evrenin ortaya çıkışı veya yaşamın amacı gibi konularda konuşmaya başladığında, ağzından “mutlak doğruları” duymayı beklemek, mantıken beyhude bir çabadır. Bırakınız mutlak doğruyu, herhangi bir ‘uzman’ın, kendi uzmanlık alanı dışındaki alanı ilgilendiren ifadeleri, aslında bilimsel bile değildir çoğu zaman. Zira bilimcilerin yorumlarını bilimin kendisinden ayıran en önemli özellik, yorumların, kişisel inanç ve zihinsel yapılar tarafından şekillendirilmesidir. Bilimsel veriler ise bunlardan bağımsız, nesnel (objektif) veriler olmak zorundadır. Örneğin, helyumun sıvılaştığı sıcaklık derecesi ölçülerek bulunabilir ve her bilimci laboratuvar koşullarında ve verilen şartlarda bu veriyle hemfikir olmak durumundadır. Çünkü bu veri kişilerden bağımsız bir ölçüm sonucudur ve aynı şartlarda hep aynı şekilde arz-ı endam eder. Fakat, sözgelimi, yaşamın kökenine dair konuşan binlerce bilimci, bir türlü aynı zeminde konuşmayı beceremez, zira bilimsel öncülleri kullansalar da, ifadelerinde kullandıkları savlar, bir çok bilimsel olmayan öncül içermek durumundadır (zira elde konuyla ilgili yeterli bilimsel veri yoktur).