Bellek Nedir?
Bellek Nedir, Belleğin Evreleri, Belleğin Türleri Nelerdir?
Günlük yaşamda gerçekleştirdiğimiz her eylem, her öğrenme bellek olmaksızın gerçekleşmeyecek olmasına rağmen, bizler bunun pek farkına varmayız.
Kendiliğinden bir biçimde belleğin verili bir durum olduğunu varsayarız, üzerinde düşünmeyiz. Yani nasıl sindirim sistemimizin farkında değilsek tüm aktivitelerimizin belleğe dayandığının da öyle farkında değiliz. Oysa, zihinsel yaşamımız neredeyse belleğe eşittir. Bu yüzden de yaşamdaki tüm aktivitelerin dayanağı olan bu zihinsel süreci öğrenmek ve onu keşfetmek gereklidir (Gray, 1999).
Bilişsel psikologlar belleğin nasıl çalıştığını bilgi işleme yaklaşımı çerçevesinde araştırırlar. Bilgi işleme modeli, insanların bilgiyi pasif bir şekilde almak yerine belleği aktif bir biçimde inşa ettiklerini kabul etmektedir. Algı nasıl duyusal bilgilerin toplanması bir araya gelmesinden ibaret bir süreç değilse, bellek de olgu ve duyguların koleksiyonundan ibaret bir süreç değildir (Uba ve Huang, 1999).
Bilişsel psikologlar, belleğin, birbiriyle bağlantılı üç süreç aracılığıyla inşa edildiğini ileri sürerler: Kodlama, saklama ve geri çağırma.
Sinirsel sistemimiz yoluyla duyusal bilgiyi, zihnimizde işlemden geçirecek hale dönüştürdüğümüzde, kodlama denilen işlemi gerçekleştirmiş oluruz. Kodlama, bilgiyi beynin işleyebileceği zihinsel temsillere dönüştürme işlemidir. Bu, örneğin, bilgisayarda klavyeyi kullanarak yazdığımız harflerin, bilgisayarın saklayabileceği türden elektronik bilgi parçalarına dönüşmesine benzer. Bilgiyi kodlamadan daha sonraki bellek aşamalarına geçmek mümkün değildir; yani kodlanmamış bilginin bellekte saklanma ve daha sonra geri çağrılma olasılığı yoktur. Örneğin yeni biriyle tanıştırıldığımızda, o kişinin adının söylenmesine ait duyusal bilgiyi (ses dalgalarını) alıp belleğimizin saklayacağı bilgi formuna dönüştürürsek, o kişinin adını daha sonra hatırlamamız mümkün olur. Ayrıca, kodlama işlemini bazen çaba harcayarak, bazen de hiç çaba harcamaksızın, otomatik olarak gerçekleştiririz. Örneğin, bellek aşamalarının adlarını kodlarken düşünürüz; ama çatalı ağzımıza götürürken, çatalın ağzımıza isabet etmesi için, ağız ve çatal arasındaki mesafeye ilişkin duyusal bilgiyi kodlarken düşünmemiz gerekmez. Böyle bir kodlama otomatik olarak gerçekleşir (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995; Uba ve Huang, 1999).
Kodlanan bilgi, saklanmak üzere belleğe konur. Saklama, kodlanmış bilginin hemen ya da daha sonraki kullanımı için bellekte tutulmasıdır. Saklama aşaması, söz konusu bilginin o andaki ve/veya daha sonraki kullanımları için önemlidir. Bilgisayarda elektronik forma dönüştürülmüş bilgi hem geçici olarak dosyalarda hem de daha uzun süreli olarak sabit disk ya da taşınabilir disket veya cd'lerde saklanır. Yeni tanıştığımız birinin adını, aynı görüşmede ve daha sonraki görüşmelerde hatırlayabilmemiz, o kişinin adını iki biçimde de depoladığımızı gösterir (Uba ve Huang, 1999).
Belleğin son aşaması kodlanmış ve saklanmış bilgiyi geri getirmedir. Geri getirme, bellekte saklanan bilginin yerini tespit etme ve o bilgiyi kullanmadır. Bilgisayarda daha önce sakladığımız dosyanın yerini bulup dosyayı açıp içindeki bilgiye ulaşmak bir geri getirme işlemidir. Aynı şekilde bizim de, bir bilgiye ihtiyaç duyduğumuzda, o bilgiyi bellekte aramamız ve bulmamız gereklidir. Ancak o bilgiyi bulduğumuzda o anda kullanmak üzere bilgiyi aktive edebiliriz; yani hatırlarız (Uba ve Huang, 1999).
Belleği her durumda, aynı biçimde inşa etmediğimiz ortaya konmuştur. Örneğin birkaç saniyelik hatırlamalarda inşa edilen bellek ile saatler, günler ve hatta yıllar sonraki hatırlamalarda inşa edilen bellek arasında farklılık vardır. Bu yüzden bilişsel psikologlar birden fazla bellek sistemi olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bazı kaynaklarda, duyuların sisteme girişi, yani duyu kayıt sistemi de bir bellek sistemi olarak görülmekte ve bu yüzden de üç bellek sisteminden söz edilmesine rağmen (örn: Uba ve Huang, 1999), genel olarak iki bellek sistemi ayırt edilmektedir: Kısa süreli bellek ve uzun süreli bellek (bkz. Şekil 7.1.). Bu bellek sistemlerini ayrıntılı olarak ele almadan önce duyusal kayıt sisteminden de ana hatlarıyla söz etmek, tüm bir bilgi işleme sürecini anlamak açısından önemlidir.
Dış dünyadan gelen tüm uyancılar duyusal kayıtlardan bellek sistemine girerler. Siteme girmeyen hiçbir uyarıcının sistem tarafından işleme konma olasılığı yoktur ama sisteme giren her uyarıcının işleme gireceğinin de bir garantisi yoktur. Beş duyusal formda sisteme giren uyarıcıların hepsi kendi formlarında duyusal kayıttan geçse de, üzerinde en fazla araştırma yapılanlar işitsel ve görsel kayıtlardır. Kuramsal olarak duyusal kayıt kapasitesi sınırsız olsa da, buradaki bilgi çok hızlı kaybolur. Çok kısa sürede çok fazla görsel bilgi kaydedilir ama sistemden çok hızlı bir biçimde kaybolurlar. Sürekli arkadan gelen görsel kayıtlara yer açmak için, alınan görsel kayıtlar sistemden atılmak zorundadır. Aksi halde tüm görsel kayıtlar birbirine girer ve içinden çıkılmaz bir durum oluşur. Artık, bir görsel kaydın diğerini beklemeden çeyrek saniye içinde silindiği anlaşılmıştır (Morris, 2002). İşitsel bilgi görsel bilgiden daha yavaş silinir. Size soru soran birine, cevabı bulmak için "ne sormuştun" diye sorduğunuzda, aslında ne sorduğunu bildiğiniz halde onun söylediklerini belleğinizde işlemden geçiriyorsunuzdur. İşitsel kayıt bir ya da iki saniye tutulabilir (Uba ve Huang, 1999). Duyusal kayıtlara giren bilginin çok azını dikkat denilen filtreleme sürecinden geçiririz. Ve bu bilgiler daha ileri işleme sokulur.