Aşk,Şifa Verici Biricik İlkedir
İnsan dünyanın şu veya bu yerinde bulunduğu için değil, aksine o koca gövdesini bizzat bu dünyada buluverdiği için huzursuz, gergin ve sıkıntılıdır, başka deyişle, onca yol yürüdüğü halde bir türlü kendisini bulamadığı, kendisine ulaşamadığı, biteviye kendisini özlediği için. Dikkat etmeli, kimliğini, kişiliğini değil, “kendiliğini”, yani zâtını, özünü özlediği için. Kimlik ve kişilik sorunları ve çözümleri en çok geçim sıkıntısının (bedenin ve tin’in) tarihine aittir, can sıkıntısının (varoluşun) tarihine değil. Ne sistematik tıp, ne sistematik psikoloji, ne de sistematik din bu sorunları açıklayabilir, çünkü varoluş sızısı ne bedensel, ne tinsel bir hastalıktır, ne de bir inançsızlık belirtisi, aksine yaşamın ta kendisidir. Bu yüzden doğal, toplumsal ve dinsel gereksinimleri doyurmanın bu hasreti, bu sızıyı dindireceğini sananlar plasebo yanılsamalarıyla kendilerini kandıradursunlar, biz insanı, insanımızdan yoksunluğumuzu idrak etmek, onu ısrarla aramak, çözme ve çözümleme tekniklerine en yabancı kalan tarafımızla her birimiz tek tek yüzleşmek zorundayız. Nerede? Meydanlarda veya kalabalıkların içinde ya da klişelerde, reçetelerde değil, belki bir gözyaşı damlasında, belki bizim gibi yalnız ve yabancı olan bir yaşam yoksulunun iniltilerinde, belki derûnumuzdan gelen o nedensiz, amaçsız, tanımsız yakıcı sızının nefesimizi kestiği bir anda, ama hep sözde-başarılarımızla övünemeyecek denli yere yıkılmışken. Bilmeliyiz ki bir tabibe, bir psikoloğa, bir din adamına, kısaca kelli felli ciddi adamlara uzak ve karanlık kalan bir alandayız: masal-anlatıcılarının hükümranlığındaki gözyaşı vadisinde. Aradığımız hakikati bir iç çekişinde bulabiliriz ancak, hani şu burnumuza acı tütün uğradığı anlar vardır ya, işte öyle bir yürek yanışında, ama hep yoksulların, yoksunların ve mazlumların yanıbaşında, daima mağara gevezeliklerinin ötesinde, dünyevi iktidarların kıyısından çok, tam da karşılarında. Yârelerden şikayet etmemeli o halde, dertten, ıstıraptan kaçmaya kalkışmamalı, hiçlik çöllerinde can verirken bile yaşamı sevmekten utanmamalı, kendimizi kuyunun dibinde terkedilmiş bir halde duyumsarken bile sevgilinin tebessümünü bizden esirgemeyeceğine inanmaktan vazgeçmemeli. Aşk şifa verici biricik ilkedir, ızdıraplarımızı yatıştırdığı, bizi uyuşturduğu için değil, derûnumuzu çelişkiler içinde diri tuttuğu için. Kısacası, duam tüm huzursuzlar adına: aşkolsun erenler!
Dücane Cündioğlu