İnsanın Yaratılışı
Titan iapetos’un, Okeanos kızı Klymene’den dört erkek çocuğu oldu. Bunlar Atlas, Prometheus, Epimetheus ve Menoithios’tur.
İnsanın Prometheus tarafından, maddeden yaratıldığı, daha doğru bir deyimle ‘yapıldığı’ efsanesi, geç bir dönemde, İ.Ö. iV. yüzyılda ortaya çıkar. Belki de yalnızca Tufandan sonraki insanlık için geçerlidir. Bu efsaneye göre Prometheus, suya ya da gözyaşlarına kil karıştırarak, ölümlü ilk varlığın bedenine biçim verir. Sonra çamurdan yapılmış bu bedene yaşam soluğunu üfler. Bir başka söylenceye göre Prometheus, ilk insanın yalnızca yapıcısıdır, onu yalnızca biçimleyen kişidir. İlk insana hayatı, ruhu, Athena vermiştir. Oysa Prometheus’a, insanların dostu olarak ta başlangıçtan beri rastlıyoruz.
Hesiodos şöyle bir olay anlatır:
Tanrılarla ölümlü insanlar Mekone’de tolanmışlar, kesilen her kurbanda tanrılara ait payı saptıyorlarmış. Kurnaz Prometheus, koca bir öküzü keserek ikiye bölmüş. Bir yana etini koymuş, üstünü işkembeyle örtmüş; bir yana kemikleri koymuş, üstünü parlak yağla örtmüş. Zeus kötü tarafı seçerse, aslan payı insanların olacaktır; tersi olursa, üstünlük yine tanrılarda kalacaktır. Prometheus, Zeus’a, iki parçadan birini seçmesini söylemiş. Zeus yağla kaplı olan iyi görünüşlü parçayı seçmiş. Aldatılıp, kemik yığınını seçtiğinin farkına varınca da öfkelenmiş, insanları cezalandırmak için ellerinden ateşi almış. Prometheus bunun da bir çaresini bulmuş hemen. Olympos’a çıkmış, bir kamışın içine bir kıvılcım saklayarak, yeryüzüne, insanlara getirmiş. İnsanları yeniden ateşe kavuşmuş görünce Zeus’un öfkesi daha bir artmış. Hem insanları, hem de tanrılar babasına karşı gelen Prometheus’u cezalandırmak, onu kendi isteğine boyun eğdirtmek için yeni çareler düşünmüş.
Önce insanlara bela olsun diye, ilk kadını, Pandora’yı göndermiş. İşler ve Günler’ de bu öyküyü şöyle anlatır Hesiodos: Hephaistos, Zeus’un buyruğu üzre, bir parça toprak alıp suyla karıştırır. Yüzü ölümsüz tanrıçalara, bedeni ise güzel genç kızlara benzeyen bir kız biçimine sokar toprağı. Athena dişlerini, renk renk kumaşlar dokumasını öğretir ona ve süslü kuşağını sarar beline. Kharitler altın gerdanlıklar takarlar boynuna. Hora’lar bahar çiçekleriyle donatırlar saçlarını. Hermeias bir köpek yüreği, bir tilki huyu koyar içine ve doldurur göğsüne yalan dolanı. İşte bu güzel ve belalı yaratığa ‘tanrılar armağanı’ anlamına, Pandora denildi.
Zeus, Pandora’yı, Prometheus’un kardeşi Epimetheus’a gönderdi. Prometheus’un bilge ve kurnaz olmasına karşın, kardeşi Epimetheus aptal ve ihtiyatsızdı.
Prometheus, “Zeus’tan armağan alma sakın” demişti ona; “alırsan, ölümlüleri derde sokarsın”. Dinlemedi Epimetheus, dayanamadı Pandora’nın güzelliğine, evlendi onunla. Ne ki, açınca yanında getirdiği kutunun kapağını 22 Mitoloji ve İkonografi meraklı Pandora, dağıldı insanlara acılarla dertler. Tam Umut da çıkıp gitmek üzereydi ki, kapattı Pandora kutuyu. Kapağı açılan dert kutusundan, bir tek umut kalmıştı dışarı çıkmadık.
Prometheus’a gelince: Tanrılar kralının onu cezalandırışı müthiş oldu. Onu zincirlerle kayalara bağlatarak karaciğerini bir kartala yedirtti. Kartal yedikçe, karaciğer büyüyordu. Bu konuda Hesiodos’ta olmayan ayrıntıları Aiskhylos’tan öğreniyoruz: Zeus’un geleceği ile ilgili bir gizi yalnızca Prometheus biliyordu. Bir kadınla çiftleşecekti Zeus. Bu çiftleşmeden bir çocuk doğacaktı. Kadere göre bu çocuk, babasının krallığına son verecekti. Zeus bu kadının kim olduğunu öğrenip, başında dolaşan tehlikeyi savuşturmak için, zincire vurdurttuğu Prometheus’u salıvermek zorunda kaldı, zincirlerini çözdü. Kahramanın ciğerini kemiren kartalı öldürsün diye de Herakles’i yolladı.
Yeniden tanrılar katına kabul edilen Prometheus, gizi açıkladı: Zeus Nereus Kızı Thetis’e gönül vermişti. Ne var ki, Thetis’in doğuracağı çocuk babasından daha güçlü olacaktı. Zeus Thetis’le birleştiği takdirde, krallığı son bulacaktı. Prometheus’tan bu gizi öğrenen Zeus, Thetis’i bir ölümlüyle evlendirmeğe karar verdi. Thetis ise, kendisine koca olarak seçilen Peleus’a varmamak için deniz kızlarına özgü niteliğini kullanarak kılıktan kılığa girdi, ama sonunda Peleus’a varmağa boyun eğdi. Peleus’la Thetis’in düğünü, Olympos’ta tanrılar sofrasında kutlandı ve bu evlilikten Akhilleus doğdu.
Prometheus ve Pandora efsanelerinden başka iki efsane daha biliyoruz. Hesiodos, İşler ve Günler’ de, birbirini izleyen beş insan soyunu anlatmaktadır. Olympos’ta oturan ölümsüzlerin yarattığı ilk soy olan altın soy, Kronos zamanında yaşadı. Tanrılar gibi yaşıyordu insanlar: Kaygısız, rahat, acısız, dertsiz. Yaşlılık nedir bilmiyorlardı, uykuya dalar gibi ölüyorlardı. Dünyanın varı yoğu onlarındı. Sayısız nime’tler ortasında yaşayıp gidiyorlardı.
Dünyada hep ilkbahar vardı. Bitkiler kendiliğinden büyüyor, çamlardan ballar süzülüyor, yeryüzünde süt ve nektar ırmakları akıyordu. Bu ilk insanlar ölüp toprağa karışınca, toprağı ve insanları koruyan iyi birer cin oldular.
Zeus, Kronos’u alteclip Tartaros’a atınca, tanrılar gümüş soyunu yarattılar. Yüz yıl çocuk olarak kalıyordu çocuklar. Büyüyüp ergin çağa gelince de pek uzun sürmüyordu hayatları. Coşkunlukları ölçüsüzdü. Ölümsüzleri saymıyordu. Ölümsüzleri cezalandırmak için ele ilkbaharın süresini kısalttı ve yılı dört mevsime böldü. Böylece insan, soğuktan ve sıcaktan korunabilmek için mağara ve kulübelere sığındı. Karnını doyurabilmek için ele toprağı işlemek
zorunda kaldı. Zeus bu kuşağı ela gömdü toprağa. Yeraltı cinleri oldu gümüş soylular.
Bir üçüncü kuşak yarattı tanrılar babası: Tunç soyu. Tunçtan silahları, tunçtan evleri vardı. Tunçla kazıyorlardı toprağı. Korkunç kuvvetli olan bu tunç soyluların işleri güçleri saldırmak, öldürmekti. Taş gibi yürekleri vardı, kana susamışlardı. Hep birbirleriyle savaşır, birbirlerini öldürürlerdi. Sonunda, yok olup gittiler Hades’in ürpertili karanlıklarında.
Yarı tanrı kahramanlar soyuydu dördüncüsü. Büyük işler becererek, insanlığın adını yücelten bu kahramanlar da çetin savaşlar sonucu yokolup gittiler.
Beşinci soy hepsinden beter oldu. Demir çağı denildi adına. Bu çağda, hiç yakasını bırakmadı insanların, acılar ve felaketler.
Böyle gittikçe kötüleşen insanlık karşısında, Zeus’un yeryüzüne gönderdiği Tufandan Hesiodos söz etmiyor. Tufan, Apollodoros’a göre tunç çağında, Ovidius’a göre ise demir çağında olmuştur.
Apollodoros’a bakılırsa Deukalion, Prometheus’un oğludur ve Ephimetheus’un Pandora’dan olan kızı Pyrrha’nın kocasıdır. Zeus’un, günahkar insanları bir Tufanla yoketmek istediğini Prometheus, oğlu Deukalion’a bildirir; Deukalion, bunun üzerine bir tekne yapar, bütün gerekenleri de yanına alarak, karısıyla birlikte bu tekneye sığınır. Hemen bütün Yunanistan sular altında kalır. Deukalion’un teknesi dokuz gün dokuz gece sular üzerinde yüzdükten sonra Parnassos dağının tepesinde durur. Burada Deukalion, kaçanların koruyucusu Zeus’a kurban keser. Tanrılar kralı, elçisi Hermes’i Deukalion’a gönderir, ondan ne istediğini sordurtur. Deukalion, yok olan insan soyunun yeniden yaratılmasını diler. Dileği kabul eden Zeus, Karı kocaya “Ana’nın kemiklerini arkalarına atmalarını” söyler.
Ovidius’a göre Deukalion ve Pyrrha, dünyada yapayalnız kaldılar. Deukalion dünyada kalan tek erkekti. Pyrrha dünyada kalan tek kadındı. Korktular bu ıssız dünyada. Dua için Delphoi’daki Themis tapınağına gittiler. Themis bilicisi şu karşılığı verdi yalvarılarına: “Başınızı örtün, giysinizin bağını çözün ve Büyük Ana’nın kemiklerini arkanıza atın!” Deukalion bu sözlerin anlamını çözmeyi başardı. Büyük Ana dediği, Toprak Ana olmalıydı, kemikler de taş. Bunun üzerine yerden taşları alıp, arkalarına atmaya başladılar. Onlar attıkça, taşlar taş olmaktan çıkıp insan biçimini alıyordu. Deukalion’un attığı taşlar erkek, Pyrrha’nın attıkları ise kadın oldular.
Bedrettin Cömert
Mitoloji ve İkonografi, Yunan Mitolojisi